Pandemi sürecinde özellikle bağışıklık sistemini güçlendirme nedeniyle tercih edilen bitkisel ürünlerin tüketiminde dikkatli olunması gerekiyor. Bu dönemde en çok sumak, kekik, kara mürver, zerdeçal, zencefil gibi tıbbi ve aromatik bitkilere rağbet gösterildiğini belirten uzmanlar, bunların toplanmasından saklanmasına kadar pek çok noktaya dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor. Uzmanlar, “Yanlış saklama koşullarında kaliteli ürün bile olsa etken madde zararlı, alerjik, toksik bir ürün haline dönüşebilmektedir” uyarısında bulunuyor.
Üsküdar Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Program Başkanı Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Kaman, pandemi sürecinde özellikle bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla kullanılan tıbbi bitkilerin tüketiminde dikkat edilmesi gereken noktalara dikkat çekti.
Pek çok rahatsızlıkta kullanılıyor
Tıbbi bitkilerin hastalıklardan korunmak amaçlı kullanımının insanlık tarihi kadar eski olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Kaman, “Geleneksel olarak tıbbi bitkilerden hazırlanan bitkisel ürünler bağışıklığı güçlendirmek amaçlı ve hipertansiyon, diyabet gibi kronik hastalıklarda, üst solunum yolu enfeksiyonları, psikolojik rahatsızlıklar, mide-barsak rahatsızlıkları gibi pek çok rahatsızlıkta kullanılmaktadır. Ayrıca modern tıpta kullanılan pek çok ilaç da bitkilerden elde edilmektedir. Tıbbi bitkilerin virüslerin hücreye tutunmasını ve hücre içine girmesini engellediği, hava yolu inflamasyonunu azalttığı, interferon sekresyonu ve immun sistem stimulasyonu gerçekleştirdiği literatürde bildirilmiştir” dedi.
Antioksidan etkili bitkilere rağbet arttı
Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Kaman, Covid-19 sebebiyle yaşadığımız pandemi sürecinde, bağışıklığı güçlendirmek amaçlı antioksidan etkileriyle bilinen ve antimikrobiyal potansiyele sahip olan bitkilerden; sumak, kara mürver, zerdeçal, zencefil, çörekotu tohumu ve yağı, zeytin yaprağı, adaçayı, keçiboynuzu meyvesi ve özü, melisa, lavanta, kekik ve meyan kökü gibi tıbbi ve aromatik bitkilere rağbetin oldukça arttığını söyledi.
Doğru tür olduğundan emin olunmalı
Tıbbi ve aromatik bitkilerin etkinliği kadar güvenilirliğinin de önem taşıdığını vurgulayan Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Kaman, “Özellikle bitkisel ürünlerde yapılan tağşiş, yanlış bitki ve standardizasyon yetersizliği gibi durumlardan kaynaklanan sağlık sorunları ve istenmeyen etkiler görülebilmektedir. Öncelikle temin edilecek türün doğru tür olduğundan emin olmak gerekir. Çünkü bitkilerde aynı cinse ait birçok tür bulunabiliyor ve her tür aynı etkilere sahip olmayabiliyor. Örneğin kekik bitkisi pandemi döneminde çok konuşulan bitkilerden biri oldu. Aslında timol taşıyan uçucu yağlar ve timol taşıyan bitki ekstreleri soğuk algınlıklarından solunum yolları antiseptiği ve öksürük giderici olarak en fazla tercih edilen bitkisel ürünlerdir. Ancak ülkemizde timol ve karvakrol içeren birçok kekik türü mevcuttur ve her türde bu etkili maddeler aynı miktarda bulunmamaktadır” uyarısında bulundu.
Doğru zamanda hasat ve saklama koşulları önemli…
Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Kaman, “Bunun dışında uygun iklim koşullarında yetiştirilmesi, doğru zamanda hasat edilmesi, uygun bir şekilde muhahafaza edilmesi gibi pek çok durumdan bitkinin kalitesi önemli ölçüde etkilenmekte olup içinde bulanan etken madde oranları değişebilmektedir. Tabi raf ömrüne de dikkat etmek gerekir. Özetle, bitkinin üretiminden tüketime ulaşıncaya kadar her aşamasında bitkisel ürünlerde etken madde kaybı olabilmekte, hatta yanlış saklama koşullarında kaliteli ürün bile olsa etken madde zararlı, alerjik, toksik bir ürün haline dönüşebilmektedir” diye konuştu.
Bitkisel ürün-ilaç etkileşimine dikkat!
Bitkisel ürünlerinin doğal olduğu ve hiçbir yan etkisi olmadığı algısı, ayrıca kolay ulaşılabilir olması, ucuz olması ve basında/medyada tedavi edici etkilerine dair bilimselliğe dayandırılmadan paylaşılabilen pek çok haber bulunması gibi birçok neden insanları bitkisel ürünlerde çözüm aramaya yönlendirdiğini belirten Kaman, “Bitkisel ürün kullanımında yaşanabilecek önemli sorunlardan biri, bitkisel ürün-ilaç etkileşmeleridir. Pek çok bitkisel takviye, düzenli olarak kullanılan bazı ilaçlar ile etkileşime girerek onların emilimini, metabolizmasını, dağılımını, atılımını değiştirmek suretiyle farmakolojik etkilerini değiştirebilmekte, toksisite veya yan etki görülme potansiyellerini artırabilmektedir. Kronik hastalığı olan kişilerin özellikle bu konuda dikkatli olması, hekime danışmadan bitkisel ürünlere başvurmaması gerekmektedir” uyarısında bulundu.
Karaciğer hastaları dikkatli olmalı
Tıbbi ve aromatik bitkilerde bulunan bileşiklerden özellikle bazı flavanoidlerin, meyandaki glisirhizin ve zerdeçaldaki kurkumin gibi polifenolik bileşiklerin antiviral etkinlik gösterdiği, enflamasyonu önlediği, oksidatif stresi azalttığı ve belli dozlarda kullanıldığında SARS koronavirüsün çoğalmasını önlediğini bildiren çalışmalara rastlandığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Kaman, “Ancak etken maddelerine aşırı duyarlılık gelişebileceği düşünülerek, safra kanalı, karaciğer hastalığı, safra kesesi taşları olanların bu bitkisel ürünleri dikkatli kullanmaları büyük önem arz etmektedir” diye konuştu.
Meyan, düşük riskini artırabilir
Meyan bitkisinin, solunum ve sindirim sorunları ve diyabette kullanımı olan, üst solunum yolları için mukolitik etkili göğüs yumuşatıcı ve ekspektoran bir bitki olduğunu ifade eden Kaman, “Ancak etken maddesi glisirhizinden dolayı antihipertansif, antiaritmik ilaçlarla etkileşebileceği, varfarinle etkişelerek kanama riskinin arttırabileceği ayrıca gebelerde de düşük riskini arttırabileceği bildirilmiştir. Zencefil de meyan bitkisinde olduğu gibi bazı pıhtılaşma önleyici ilaçlar kullanan bireylerde kanamayı artırıcı etki gösterebilir. Özellikle antiplatelet ajanlar, aspirin, varfarin gibi kan sulandırıcılarla ve kalsiyum kanal blokerleri (yüksek tansiyon ilaç tedavisi) kullananların bu anlamda dikkatli olması gerekir” uyarısında bulundu.
Ekinezya ve zeytin yaprağı tüketirken dikkatli olunmalı
Ekinezyanın, soğuk algınlığı ve griple savaşmaya yardımcı olmak adına sık kullanılan ve doğal bir bağışıklık destekleyicisi olarak kabul edilen bir bitki olduğunu ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Kaman, şunları söyledi:
“Ancak papatyagiller (Asteracea) familyası bitkilerine hassasiyeti bilinen veya sistematik rahatsızlıklara sahip kişiler ile otoimmün hastalıkları bulunan bireylerde ekinezya kullanımına dikkat edilmelidir. Zeytin yaprağının ekstraktlarından tanımlanan oleuropein ve diğer fenolik bileşiklerin antioksidan, antihipertansif, hipoglisemik, hipokolesterolemik, kardiyoprotektif, antiinflamatuar ve antimikrobiyal etkilerinin bulunduğu belirtilmektedir. Oleuropeinin hepatit virüslerine, mononükleoz herpes virüslerine ve rotavirüslere karşı antiviral aktivite gösterdiği çalışmalarda da kanıtlanmıştır.
Uygun terapötik dozda kullanılan zeytin yaprağının herhangi bir yan etki oluşturmadığı ancak dahilen safra taşı olan hastalarda koliği tetikleyebileceği, kan basıncını düşüren ilaçların etkisini arttırabileceği ve antidiyabetik ilaçlarla etkileşip kan glikoz düzeyini etkileyebileceği belirtilmekte olup diyabet hastalarının dikkatle takip edilmesi önerilmektedir. Adaçayı bitkisinin ise antibakteriyel, fungistatik, virustatik, sekresyon uyarıcı ve terlemeyi inhibe edici, in vitro ve in vivo olarak güçlü antioksidan etkilere sahip olduğu bilinmektedir. Ancak taşıdığı α ve β tuyonlar gibi sitotoksik bileşiklerden oluşmasından dolayı dikkat edilmelidir.
Çörekotu yağında yöntem, ısı ve saklama koşulları önemli
Çörekotu yağının önemli bileşeni timokinon, fenolik bir bileşik olup yüksek antioksidan özellikleri nedeniyle bağışıklığı güçlendirmek, astım, bronşit gibi solunum yolu hastalıkları ve daha birçok hastalıkta yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bu etkilerin görülebilmesi için içindeki etkili maddelerin miktarı önemlidir. Çörekotu yağı içindeki timokinon miktarı; hangi yöntemle elde edildiği, yağ elde edilirken çok yüksek ısıya maruz kalması, yağın uzun süre açıkta bekleme ya da depolanması gibi koşullara bağlı olarak değişmektedir.”
Bilimsel çalışmalara ihtiyaç var
Pandemi döneminde tüketimi artan bitkilere dikkat çeken Dr. Öğretim Üyesi Tuğba Kaman, bunların koronavirüsle etkinliğini, kanıtlayan çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu ifade ederek “Pandemi döneminde kullanımı artan kara mürver meyve ekstreleri ateşli hastalıklarda, öksürük, orta şiddetli üst solunum yolu rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılmasının yanı sıra, Herpes Simplex Virüs 1 (HSV-1), HIV, İnfluenza A-B’nin üzerinde etkinliğini gösteren çalışmalar mevcuttur. Keçiboynuzunda fenolik madde olarak bulunan gallik asitin etkili bir antioksidan olduğu bilinmektedir. Sumak bitkisi de pandeminin ilk dönemlerinde özellikle çok rağbet gören bitkilerden biriydi. Sumak bitkisinin herpes simplex virüs üzerinde olumlu etkilerini bildiren ve antibakteriyel özellikte olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Ancak bazı bitkisel ürünlerin belirli bir virüs ya da bir bakteri üzerinde etkinliği bilimsel çalışmalarla sunulsa da bu sonuçlar, bu bitkisel ürünlerin, her türlü bakteri veya virüs üzerinde de etkin olduğu sonucunu vermez. Sumak bitkisinin veya diğer bitkisel ürünlerin koronavirüsle etkinliğini kanıtlayacak bilimsel çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır” uyarısında bulundu.