Psikiyatri – Ruh Sağlığı

Ayrılık Anksiyetesi

Öncelikle bahsini ettiğim davranışlar nelerdir onu belirtmekte fayda olacaktır. Bu yazımda sıklıkla gördüğümüz davranışları 3’e ayırarak incelemeye çalışacağım. Üçünün de neden kaynaklanabileceğini kısaca bir kavram üzerinden inceleyeceğiz.

1)Ebeveynlerinden Kolayca Ayrılabilen Çocuklar

2)Ebeveynlerinden Ayrılmaktan Tereddüt Eden Çocuklar

3)Ebeveylerinden Oldukça Güç Ayrılabilen Çocuklar

    Dilerseniz birincisinden başlayalım. Başlarken de genel olarak çocukların yaşamına dair şu önemli, unutulmaması gereken bilgiyi paylaşayım. OYUN,ÇOCUĞUN HAYATINDAKİ TEK,EN KEYİF VEREN ve EN ÖNEMLİ AKTİVİTEDİR. Hatta yetişkinlerin de ilerleyen yaşlarına rağmen hayatlarında bulundurmaları gereken bir aktivitedir. 

    Yukarıda büyük harflerle yazmış olduğum bilgi cümlesi bahsettiğim her 3 tip içinde ebeveynin ayrışabilmek ve kriz yönetebilmek adına elindeki en önemli yardımcı bilgidir. Çocuk oyuna katılmak ister. Cazip olan yer oyun ortamıdır.

    Birinci grup olarak incelediğim çocuklar ebeveynlerinden farklı sosyal ortamlara, oyun ortamlarına geçişte zorlanmazlar diyebiliriz. İkinci grupta sayabileceğimiz çocuklar birinci gruba kıyasla tereddüt yaşamaktadırlar. Ebeveyninin yönlendirmesine ve teşviğe ihtiyaç duymaktadırlar. Eğer ki o teşviği, motivasyonu ve oyunun eğlenceli oluşunun heyecanı çocuğa geçirilirse bir şekilde farklı sosyal ortama, oyun alanına dahil olabilirler. Ancak üçüncü grupta yer aldığı düşünülen çocuklar oldukça fazla çabaya, motivasyona, yönlendirmeye, teşviğe ve en önemlisi GÜVEN’e ihtiyaç duyarlar.

    Genellikle 1. ve 2. tipte çocuklar kaygı düzeyleri çok yükselmeden ağlama ve benzeri tepkiler göstermeden gruba, yeni sosyal ortamlara, çeşitli oyun gruplarına uyum sağlayabilirler. 3. tipte ise çocuğun kaygı düzeyi oldukça yüksektir. Çünkü bakım veren ebeveyninin (genellikle annenin) kaygı düzeyi oldukça yüksektir.

    Bu noktada kavramdan da bahsetmenin zamanı geldi diye düşünüyorum. Klinik anlamda bahsetmiş olduğum durum ”Ayrılık Anksiyetesi” olarak incelenmektedir. İşte ayrışmada çok güçlük çeken çocuklarda ayrılık anksiyetesinin belirdiği ve oldukça üst seviyelerde seyrettiğinden söz edebiliriz.

    Özellikle kreşe kendisini bırakmak üzere getiren ebeveyninden (anneden) ayrılmak istemez. Yoğun, sık sık tekrarlayan bazen durmaksızın süren ağlama nöbetlerini görebiliriz. Ebeveynine ortama dahil olmak istemediğine dair sözler sarf ettiğine tanıklık ederiz. Hatta bulundukları yerden farklı bir noktaya adım bile atmak istemeyip, ebeveyninin içine içine sokulduğunu gözlemleriz.

    Peki Ne Yapmalıyız?

Uzm. Psk. Kaan Yavuz 

    İlk olarak ayrılık anksiyetesinin bu denli şiddetli olmasının nedeni tespit edilmelidir. Sıklıkla klinik ortamda yaşanılan kaygının nedeni olarak şunu görmekte olduğumu belirtmemde fayda olacaktır. Çocuğun doğumundan itibaren özbakımını veren kişiyle(anneyle) sürekli birlikte olması, ondan ayrılmaması, ayrılırsa zarar geleceğine dair inanışların yoğunluğu, dış dünyaya güvenmeyen, yaşamının neredeyse tüm alanlarında ebeveyninin kontrolü ve denetimi altında olan çocuklarda ayrılık anksiyetesinin yüksek olmaktadır. Yukarıda da belirttiğim üzere temel anlamda çocuğun güven duygusuyla ilgili bir sorun olduğu ve ailelerin ayrılık denemelerinde “çocuğum üzülmesin, ağlamasın, mutsuz olmadan ayrılsın” istekleri doğrultusunda çocuklarına doğru olmayan ya da gerçekleştirmeyecekleri sözler vermeleri de bu süreci oldukça olumsuz etkilemektedir. 

    Dolayısıyla çocuğa karşı çekirdek ailesi içinde öncelikli olarak bu yaklaşımı gözden geçirmeli ve değişime gitmeliyiz. Bu noktada uzman yardımı almanızı da süreci fark edebilmek ve kolaylaştırabilmek adına tavsiye ederim.

    Çocuğunuzdan ayrılma girişiminde bulunduğunuz zaman esas olarak KENDİ KAYGI DÜZEYİNİZİ kontrol etmelisiniz. Kendi kaygınızı yönetemezseniz bu bakışlarınıza, duruşunuza ve söylemlerinize yansıyacaktır.

    Yapılması gereken ayrılmak gerektiğini bilmek, inançlı ve kendinize güvenen(dolaylı olarak çevreye güvenen) bir biçimde farklı ortamlara dahil olmasını sağlamak olacaktır. Bu sırada ağlama tepkisini belirttiğim üzere sıklıkla görmekteyiz. Ağlaması çocuğun kaygısından kaynaklı olacağı için kaygısını konuşmak ve ufak ufak katılımı denemesi için teşvik etmek, çaba göstermek önem kazanacaktır. Hatta bu konuşma ve katılıma teşviği (belirli sürelerle-gitgide artan süreler tavsiye edilebilir) farklı ortamlarda ebeveynler uygulamalıdırlar.

    Anne-babaların çocukların ağlamasına dair bazı kendilerini rahatsız eden düşünceleri olduğunu ve bunlardan kurtulmaya çalışmanın oldukça faydalı olacağını söylemeden geçemeyeceğim.
Örnek olarak: ”Çocuğumuz ağlıyor, psikolojisi bozuluyor”
”Ağlarsa travma olabilir”
”Çocuğum hiç ağlamasın”
”Çocuğum ağlarsa geri döneriz yaptığımızdan, önemli olan ağlamaması”
”Çocuğum hep mutlu olsun,gülsün, ağlamak yok” gibi düşünceler sizi mutsuzluğa, güvensizliğe ve kaygıya sürükleyecektir.

    Eğer siz mutsuz, güvensiz ve kaygılı iseniz bu durum çocuğunuzun sizden ayrılıp dış dünyaya uyum sağlamasına oldukça olumsuz etki edecektir. Çocuklarınızda şuna benzer düşünceler gelişecektir.
Muhtemel Gelişebilen Düşünce: ”Annem, kaygılı. korku dolu gözlerle ve ifadelerle bana bakıyor. O zaman burası tehlikeli bir yer. Burada bana zarar verebilirler. Annemin yanı en güvenli. Onun uzağı güvensiz. Ayrılmamalıyım. Hemen en bilindik yerimiz eve dönmeliyiz” benzeri düşünceler gelişimini gerek kreşlerde gerekse klinik ortamlarımızda görmekteyiz.

    Yazımı sonlandırırken çocuğun sosyalleşmesi,farklı ortamlara rahatlıkla katılabilmesi ve ebeveynlerinden zaman zaman ayrışmasının yaşamının geri kalanı için, kişilik ve ruhsal aygıtının gelişimine oldukça olumlu katkılar sağladığını açıkça belirtmek isterim.

    Sağlıklı,mutlu, huzur dolu günlerde görüşmek dileklerimle…

Sağlık haberlerine hızlıca ulaşabilmek hem de destek olmak için Google News'te Sağlık News'e abone olun. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir