Aynaya Bakmak

Bu sayıda sizlerle ”aynaya bakmaktan” konuşmak istiyorum. Geçtiğimiz günlerde bulunduğum bir sohbet ortamında, psikolog olduğumu öğrenen yeni tanıştığım bir beyefendi şaşırdı ve hemen bir kaç kelimeyle durumunu anlattıktan sonra ‘ bende ne var ? ‘ dedi.

Psikiyatr, psikolog ve psikolojik danışmanların sıklıkla karşılaştığı bir durumdur bu. Tabi bu soruya hem o ortamda hem de çok kısıtlı bilgiyle cevap vermek mümkün değildi. Sohbet devam ettikçe de beyefendi söyledikleriyle bu yazının konusunu oluşturdu, ” İnsan günde en az 5 dakika aynada kendine bakmalı.” dedi.

Bu harika bir fikir gibi geldi bana. Başta da belirttiğim gibi zaman hızla akıyor. Ve bu akışta bizler kendimize dönüp bakmıyoruz. Ya da bakamıyor muyuz acaba ? Baksak göreceğimiz şeylerden çekiniyor olabilir miyiz ? Aynada yalnızca fiziksel özelliklerimizi değil; geçmiş yaşantılarımızı, travmatik öykülerimizi, üzüntülerimizi, hayal kırıklıklarımızı, keşkelerimizi, pişmanlıklarımızı, sevmediğimiz yönlerimizi, başkalarının etkisiyle şekillenen benlik yapımızı, dini ve kültürel baskılarımızı görme ihtimalimiz olacaktır. Hal böyle olunca aynaya bakmakta kolay olmasa gerek.

İnsan canlısı kendilik algısı olarak devamlı olumluya inanma eğilimindedir ( Bazı psikolojik rahatsızlıklar dışında ) . Örneklerle açıklayacak olursam; Biri size başka birisinin yalan söylediğini anlatırsa siz kendinizi hemen onunla kıyaslayıp, sanki hiç yalan söylemiyormuş gibi düşünebilirsiniz. Hatta ayıplayadabilirsiniz yalan söyleyen kişiyi. Başka bir örneği aile çocuk ilişkisinden verecek olursak; aile genelde çocukları çok ders çalışsın, sınavlar da başarılı olsun ve üniversite okusun ister. Bunu ister ve söylerken de sanki kendileri bu anlam da kusursuzmuşçasına bir inanışa sahip olup eleştiri ve suçlamalar da bulunabilir.

Uzm. Psk. Kaan Yavuz

Yine aile çocuk ilişkisinden yola çıkarak; sigara kullanımı ve kitap okuma alışkanlığını da örneklemek isterim. Aileler çocuklarının sigara içmesini istemezler ama çoğunlukla kendileri içerler. Bu nokta da çocuklarına geleceğe dair ceza, yasak uygulamaları ve günah tehditleri savururlar. Hatta bir kısmı şiddet ( fiziksel, sözel, ekonomik ) uygularlar. Keza yine kendileri kitap okuma alışkanlığı edinmemişlerdir. Fakat çocuklarının okumasına yönelik baskıcı, suçlayıcı ve cezalandırıcı tutumlar sergilerler. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Mesela trafikte sinyal vermeyen birini eleştiren kişi sanki kendisi hep sinyal veriyormuş gibi bir değerlendirme de bulunabilir. Ya da yaya geçidinde yayalara kırmızı yanmasına rağmen geçen birine arabadan sitemler savuran bir kişi kendini yaya olarak da kurallara uyduğu biçiminde değerlendirebilir.

Daha fazla örnek vererek sizleri sıkmak istemiyorum. Verdiğim örnekler de şu durumları istisna olarak değerlendirmenizi istiyorum;

Herkes yalan söyler demiyorum, Herkes sigara içer, sinyal vermez demiyorum. Demek istediğim kendini gerçekçi değerlendirmeyen “aynaya bakmayan” kimseler BİR OLUMLU VARSAYIMA kapılabilirler kendileriyle ilgili. AMA BU GERÇEK DEĞİLDİR.

KENDİMİZİ GERÇEKÇİ SORGULADIĞIMIZDA YAPTIKLARIMIZ ve YAPMADIKLARIMIZIN ne olduğunu bilerek başkalarını değerlendiriyorsak bunda sorun olmadığını belirtmeliyim. Örneğin ben de bazen yalan söylüyorum diyerek yalan konusuna bakarsak ya da ben hiç söylemiyorum o nedenle tahammül edemiyorum ( tabi söylemiyorsak ).

Hepimiz kusurlu, eksikli ve hatalar yapan varlıklarız. Bu nedenle kendimizi değerlendiriş biçimimiz de SANAL bir olumluluk halinin aynaya bakmıyor oluşumuzla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. Tabii yazı boyunca aynayı bir metafor olarak kullandım. Kendimize bakmanın temsilidir.

Yazımı sonlandırırken şunu da belirtmek isterim: İnsan kendinde rahatsız olduğu özellikleri başka birine aktararak rahatlama çabasında olabilir. Dolayısıyla kendimizde rahatsız olduğumuz noktaları tespit etmeye çalışmak, bazen aynaya bakmak varoluşumuzu olumlu etkileyecektir.

Keyifli günler dilerim…

Exit mobile version