Arı Takımı Vantuz’a Karşı

Rengarenk çiçeklerin mis kokular yaydığı, kuşların neşe içinde cıvıldaştığı, güneşin parıl parıl parladığı güzel bir ülkede, Pırpır isimli mutlu bir arı ailesi yaşarmış.Anne ve baba Pırpır doğadaki tüm çiçekleri çok sever, o narin çiçeklerden renkli renkli polenler toplarlarmış. “Itır Çiçeği” ile “Ateş Çiçeği” ise onların en sevdiği çiçeklermiş. Bu yüzden çocuklarının birine “Itır”, diğerine de “Ateş” ismini vermişler. Pırpır ailesi çalışmayı çok sever, bal yapmak için var güçleriyle çalışırlarmış. Itır’la Ateş ise baba Pırpır’ın eve dönüşünü dört gözle bekler, onun anlattığı kovan maceralarını dinlemekten çok hoşlanırlarmış. Bu sevimli Pırpır ailesi diğer arılarla da sürekli yardımlaşırlarmış. Birlikte çalışmayı çok sever ve kendilerine “Çalışkan Arı Takımı” derlermiş.

Bazı arılar kovanın temizliğini yapar, bazıları kovandaki havayı serin tutmak için kanat çırpar, bekçi arılar ise içeri girmeye çalışan zararlı mikroplara “Hopp, orda bir dur bakalım, izinsiz giremezsin.” dermiş. Takım halinde çalıştıkları için kovandaki işlerini çabucak bitirir ve polen toplamak için zaman kazanırlarmış.

Arı Ülkesi çok huzurlu bir ülke imiş ancak bazen orada da işler yolunda gitmezmiş.

Ülkedeki işler biraz karışınca dedektif arılar hemen iş başına geçer ve “Sevgili Arı Ülkesi sakinleri, hiç endişelenmeyin, dedektif arılar iş başında” derlermiş. İpuçlarını hızlıca toplar, problemin ne olduğunu keşfederlermiş.

Günlerden bir gün dedektif arılar, Arı Ülkesi’nde bir gariplik olduğunu fark etmişler.

Arıların bazıları hastalanıyor ve kovana gidip bal yapamaz hale geliyorlarmış. Bunun üzerine dedektif arılar, özel mercekleri ile hasta arıları incelemeye başlamışlar. Önce pek bir şey fark edememişler ama pes etmek hiç de dedektiflere göre bir şey değilmiş. Çok dikkatli bir şekilde incelemeye devam etmişler. Bir de ne görsünler? Arıların hastalanmasına sebep olan şey, ancak mercekle bakıldığı zaman görülebilen minik, yaramaz bir virüs imiş. İçlerinden birisi “İşte orada, yeşil renkli ve çok hareketli ve daha önce gördüklerimizden biraz farklı.” demiş.

Uzm. Dr. Şeyma Coşkun 

Başka birisi de “Sanırım biraz fazla yapışkan, en iyisi ondan uzak duralım.” diye eklemiş. Dedektif arılar, bu yaramaz ve yapışkan virüse “Vantuz” adını vermişler ve onunla ilgili çok önemli bilgiler edinmişler. Bu yaramaz, yeşil Vantuz su ve sabundan hiç hoşlanmaz, “Iyhh, su ve sabun mu? İkisini de hiç sevmem.” deyip gözden kaybolup gidermiş. Dedektif arılar, Vantuz’la ilgili bilgileri Arı Takımı ile paylaşmaya karar vermişler. En sabırsız olan dedektif arı mikrofonu kaptığı gibi “ Dikkat dikkat! Bu acil bir durumdur, Arı Takımı hızlıca görev başına.” demiş. Hemen bir araya gelen ekip, Vantuz’dan kurtulabilmek için çok güzel bir plan yapmışlar ancak bu planı tek başlarına uygulayabilmeleri mümkün değilmiş. Arı Ülkesi’ndeki tüm arıların desteği gerekiyormuş.

Arı Takımı, ülkedeki arılara şöyle seslenmiş: “Sevgili Arı Ülkesi Sakinleri! Bu küçük, yaramaz Vantuz’u geldiği yere göndermek için yardımınız gerekiyor. Sizin en önemli göreviniz, Vantuz’un sizi bulamaması için evlerinizde kalmaktır, lütfen evlerinizden ayrılmayın!”

Itır ve Ateş bu haberi duyunca çok şaşırmışlar ve okula da gidemeyeceklerini öğrenince çok

üzülmüşler. Ateş ve Itır büyükannelerine; “Biz tüm gün evde ne yapacağız? Hem bizim canımız çok sıkılır” demişler. Büyükanne: “Benim güzel torunlarım, haklısınız, evde kaldığımız zamanlarda bazen canımız sıkılabilir ancak vaktimizi güzel geçirmek bizim elimizde. Hem kendimizi ve sevdiklerimizi Vantuz’dan korumak istiyorsak evde kalma görevimize çok dikkat etmemiz gerekiyor.” diye cevap vermiş.“Tam da bugünlerde mutfakta bana yardım edebilecek iki çalışkan arıya ihtiyacım vardı.” diye eklemiş.

Arıların büyük kısmı evde kalma işini hallederken dedektif arılar vantuzun nerelerde gezdiğini ve kimleri hasta ettiğini araştırıyorlarmış. Ambulans arılar ise hasta olan arıları hızlıca kovanlara taşıyorlarmış. Anne ve baba Pırpır’ın görevleri ise ambulans arıların kovana getirdiği arıları tedavi etmekmiş. Her ikisi de bu çok önemli görevi yerine getirebilmek için ellerinden geleni yapıyorlarmış. Hasta arılar ne kadar çabuk iyileşirse Arı Ülkesi’nin eski mutlu günlerine dönmesi de o kadar çabuk olacakmış. Itır ve Ateş de, hasta arıların iyileşmesine yardım ettikleri için anne ve baba Pırpır’la gurur duyuyorlarmış.

Baba Pırpır o gün kovandan eve gelince Itır’la Ateş’i yanına çağırmış ve “Konuşmamız gereken bir durum var çocuklar.” demiş. “Hasta arıları iyileştirebilmek için bir süreliğine de olsa sizlerden ayrı kalmamız gerekecek ve bu yüzden anneniz ve ben çok üzgünüz.” demiş. Itır ise:

Ama annem ve sen yanımızda olmazsanız biz sizi çok özleriz.

Haklısın Itırcığım, kardeşin ve sen yanımızda değilken biz de sizleri çok özlüyoruz demiş.

Itır ise:

Anne Pırpır: “Evet çocuklar, kafanızın biraz karıştığının farkındayım. Haydi, neler olup bittiğini daha iyi anlamaya çalışalım. Şimdi hazırsanız size iki tane iyi, bir tane de kötü haberim var.” demiş. “Birinci iyi haber şu ki; babanız ve ben kovanda çalışırken Vantuz’un bizi bulabilmesi hiç kolay değil. Nasıl mı? Bizim için özel olarak tasarlanmış Kombo isimli kostüm sayesinde.”

“Aaa bu gerçekten çok iyi haber.” diye sevinmiş Ateş ve eklemiş. “Peki kötü haber nedir anneciğim?”

Kötü haber ise; “Kombo kostümü kovandayken bizi Vantuz’dan koruyor ancak bu kostüm kovan dışındayken pek de işe yaramıyor.” demiş. “Babanız ve ben kovandan çıkıp eve gelirken bu yaramaz Vantuz bizi bulur ve bizden habersiz evimize gelir diye endişe ediyoruz. Bu yüzden sizler bir süreliğine büyükannenizle evde kalma görevini yürütürken, bizim de Vantuz’u eve getirmeme işini halletmemiz gerekiyor.” diye eklemiş.

Itır ve Ateş’in üzüldüklerini fark eden Anne Pırpır, onlara “Duygu Dedektifleri” isimli bir oyun oynamayı teklif etmiş. Bu oyun, üzgün veya kaygılı hissettiklerinde onlara yardımcı olabilecek bir oyunmuş.

Çocuklar bu oyunu nasıl oynayacaklarını çok merak etmişler ve anne Pırpır başlamış anlatmaya.

Haydi şimdi her birimiz, üzgün ya da kaygılı hissetmemize sebep olan bir olayı düşünelim ve bu duyguları hissederken bedenimizde neler oluyor, bulmaya çalışalım.” demiş. Bir süre düşünen Itır: “Anneciğim ben buldum. Sizden ayrı kalacağım için üzülüyorum, üzülünce de biraz karnım ağrıyor.” demiş.

Ateş ise “Ben de ‘ya Vantuz sizi bulursa’ diye düşündüğümde azıcık midem bulanıyor.” diye eklemiş.

Anne Pırpır: “Aferin çocuklar, her ikiniz de duygularınızın yerini bulmada iyi iş çıkardınız.

Şimdi de bu duyguların resmini yapıp onlara isim verelim, ne dersiniz?” demiş. Heyecanla boya kalemlerini eline alan Itır, kendi resmini çizdikten sonra üzüntü hissettiği yere turuncu bir yuvarlak çizmiş. Ateş ise resminin ortasına mavi bir dikdörtgen çizmiş.

Anne Pırpır’ın yardımıyla Itır, resmine “üzüntü topu” ismini verirken Ateş ise “kaygı kutusu” demeye karar vermiş.

Anne Pırpır her ikisinin resimlerini de çok beğenmiş ve şöyle devam etmiş: “Üzüntü topu ve kaygı kutusu sayesinde bedeninizdeki duyguları bulmanız artık daha kolay, çünkü artık onları çok daha iyi tanıyorsunuz.” demiş. Itır ve Ateş kollarını havaya kaldırarak Duygu Dedektifleri iş başında diye bağırmışlar.

“Şimdi sırada oyunumuzun son kısmı var. Haydi hep birlikte, üzüntü topu ve kaygı kutusu bedeninizi ziyarete geldiğinde kullanabileceğiniz bir şey yapalım.”

Anne Pırpır, Itır ve Ateş’in yere uzanmalarını ve ellerini karınlarının üzerine koymalarını istemiş.

“Şimdi ikiniz de hayal gücünüzü kullanarak karnınızda bir balon olduğunu hayal edin ve havayı yavaşça içinize çekin. Bunu yaparken üçe kadar saymayı da unutmayın.” demiş. “Eğer nefes alırken elleriniz yukarı doğru hareket ederse bilin ki balonunuz şişmiş demektir. Balonu şişirmeye çalışırken bazı çocukların aklına üzüntü verici şeyler gelebilir ve sizde de öyle olabilir, bu hiç sorun değil. Siz, hayali balonunuzu şişirmeye devam edin.” diye eklemiş.

Itır ve Ateş, ilk başlarda biraz zorlansalar da denemeye devam etmişler ve sonunda başarmışlar. Nefes alınca balonlarının şişip, nefes verince geri inmesinden çok hoşlanmışlar.

Anne Pırpır ; “Hey çocuklar şimdi de size bir teklifim var.” demiş.

“Bu oyun, üzgün ya da kaygılı hissettiğinizde sakin kalabilmeniz için aramızdaki parola olsun ne dersiniz?”

İkisi de bu fikri çok sevmişler. Bundan böyle üzgün ve kaygılı oldukları zamanlarda ne yapabileceklerini çok daha iyi biliyorlarmış.

Anne Pırpır: “Unutmayın çocuklar, duygularınız havadaki bulutlar gibi gelip giderler. Ancak balonu şişiren gücünüz her zaman sizinledir.” diye eklemiş.

Son olarak anne Pırpır, “Hey çocuklar, sizce de bir şeyi unutmadık mı?” derken Itır ve Ateş “İkinci iyi haber” diye coşkuyla bağırmışlar. Anne Pırpır “Evet, bildiniz.” deyip müjdeli haberi vermiş: “Bir süre sizden ayrı kalacağız diye hiç görüşemeyeceğimizi mi sandınız? Aramızdaki mesafeye dikkat etmek şartıyla birbirimizi görebilir ve birbirimize sevgi dolu öpücükler gönderebiliriz.” demiş.

Itır heyecanla; “Peki anneciğim, pişirdiğimiz kurabiyeleri sizlerle ve kovandaki diğer arılarla paylaşabilir miyiz?” diye sormuş. “Kurabiye mi? Kovana göndermek mi? İşte ben de bu teklifi bekliyordum.” demiş baba Pırpır karnını ovuşturarak. Ertesi gün kovandaki tüm arılar, Itır ve Ateş’in onlar için pişirdikleri kurabiyeleri afiyetle yemişler.

Arı Ülkesi’ndeki herkes görevlerine çok dikkat ettiği için işler kısa sürede yoluna girmiş.

Vantuz ise “Artık bu ülkede yapışabileceğim hiçbir yer kalmadı.” deyip geldiği yere gitmeye karar vermiş. Vantuz’dan kurtulan tüm arılar doğada tekrar özgürce kanat çırpmaya başlamışlar.

1.Eğer sen de bir dedektif arı olsaydın Vantuz’u bulduğunda ne yapardın?

2.Sen kendini üzgün veya kaygılı hissettiğinde, bedeninde neler olup bitiyor, resim çizerek bize gösterebilir misin?

3.Sen de karnında bir balon olduğunu hayal edip Itır ve Ateş gibi onu şişirmeye ne dersin?

Exit mobile version