Anoreksiya, anormal derecede kilo kaybı olarak nitelendirilen bir yeme bozukluğudur. Genel olarak sosyoekonomik/kültürel düzeyi yüksek kadınlarda görülmektedir ve çoğunlukla ergenlik döneminde ortaya çıkmaktadır. Batı toplumlarında görülme sıklığı doğu toplumlarına göre oldukça fazladır. Anoreksiya hastalığıyla tanılanmış bireylerin %90-95 oranında kadın olduğu incelenmiştir. Bunların %5’i ise bu süreçte açlıktan ölmektedirler. Bu durum bize batı toplumlarındaki ‘ideal kadın imgesi’ ni hatırlatmaktadır. Çünkü bildiğimiz gibi bu toplumlarda kadının güzelliği ‘zayıflığı’ ile ölçülmektedir. Diğer bir deyişle modern toplumdaki güzellik algısı kadın bedeninin inceliği ile şekillenmiştir. Bu da beraberinde ‘zayıf kadın güzeldir’ algısını yaratmıştır. Örneğin, reklam panolarında, afişlerde ve reklam filmlerinde gördüğümüz kadınların neredeyse tamamı normal kilonun altında hatta ‘0 beden’ olarak nitelendirebileceğimiz kategoridedir.
Anoreksiyanın iki türü vardır;
Bunlardan ilki kısıtlı tip olarak nitelendirilen, dönem süresince düzenli olarak yeme ya da çıkarma(kusma) davranışı göstermeyen kişilerdir. Bu kişilerin yedikleri oldukça kısıtlıdır.
Diğeri ise tıkanırcasına yeme/çıkartma tipi adından da anlaşılacağı gibi düzenli olarak tıkanırcasına yeme veya kusma davranışı gösteren kişilerdir. Tıkanırcasına yeme/çıkarma tipi anoreksiyaya sahip kişilerin hastalık öncesi daha kilolu, insanlarla iletişimde daha rahat, cinsel hayatının daha hareketli, madde kullanımı riskinin fazla ve duygu değişikliğinin daha çok olduğu gözlenmektedir.
Anoreksiya belirtileri nelerdir?
Anoreksiyanın fiziksel, duygusal ve davranışsal belirtileri vardır. Fiziksel belirtileri; aşırı kilo kaybı, kansızlık, düzensiz kalp ritmi, yorgunluk, uyku bozukluğu(insomnia), kadınlarda adet kesilmesi, erkelerde testis oranının düşmesi, baş dönmesi ve bayılma, tırnaklarda mavimsi renk değişikliği, saçlarda incelme ve azalma, kuru veya sarımsı cild, kemik erimesi, kol ya da bacakların şişmesi ve böbrek sorunları gibi semptomlardır. Duygusal ve davranışsal belirtiler; sürekli besinlerle ilgilenme, zihni yiyeceklerle ve yemek yeme ile meşgul etme, açlık hissini reddetme, kilo alma korkusu, sinirli olma ve depresif ruh hali gibi semptomlardır.
Anoreksiya ile eş zamanlı olarak görülen bazı psikolojik rahatsızlıklar da vardır. Bu rahatsızlıkların en yaygın olanı depresyondur. Anoreksiya ve depresyonda ortak olarak görülen belirtiler; uykusuzluk, rahatsız uyku, kilo kaybı, kabızlık, cinsel istek kaybı ve sosyal geri çekilme(soyalleşmekten uzak durma)’ dır. Fakat anoreksiya ince olmanın peşinden amansızca koşulması ve daha kronik(süreğen) seyri ile depresyondan ayrılmıştır.
Bir bireyin anoreksik sayılabilmesi için gereken tanı ölçütleri ise genel olarak şunlardır;
- Vücudunun ideal ağırlığını kabul etmeme
- Kilo almaktan veya şişmanlamaktan aşırı derecede korkma
- Vücut ağırlığını ya da biçimini yanlış algılama
- Kendini değerlendirirken vücut ağırlığına ya da biçimine fazla önem verme ya da önemini inkar etme
- Kadınlarda en az üç ardışık adet döngüsünün olmaması(amenore)
ANOREKSİYA TEDAVİSİ
Anoreksiya rahatsızlığına sahip kişilerde içgörü olmadığı için genellikle bir başkasının özellikle de ailenin yönlendirmesi ile tedaviye başvururlar. Bu kişilerle tedavide dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri aile öyküsüdür. Özellikle anne ya da babada dominantlık veya pasiflik olup olmadığına, kişinin kim tarafından yetiştirildiğine dikkat edilmelidir. Kardeşi olup olmaması, ardışık doğum durumunda memeden kesilme durumu olup olmadığı, bunun sonucunda kardeş kıskançlığı yaşanıp yaşanmadığı incelenmelidir. Bu kişilerin geçmiş öyküsüne bakıldığında genellikle kusurluluk, suçluluk ya da terk edilme şeması ile karşılaşılmaktadır. Kişi bazen de yeme davranışlarını kısıtlayarak bedeninin öz-kontrolünü ele geçirip bunu gurur ve başarı kaynağı olarak görmektedir.
Anoreksiyada tedavi olarak aile terapisi önerilmektedir. Bireylerle tek tek görüşülmelidir. Bu bireyler illa aile bireyi olmak zorunda değildir, kişi eşi veya partneri(sevgilisi) ile de terapiye gelebilir. Aile terapisinin yanında bireysel terapi olarak bilinçaltı terapiler de uygulanabilir. Kişinin bir taciz öyküsü olabilir, kusurluluğunu tetikleyen travmatik bir unsur da olabilir. Anoreksi tedavisinde ayrıca EMDR(Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme), Şematerapi, Hipnoterapi veya Kuantum gibi birçok bilinçaltı terapi uygulanabilmektedir. Örneğin EMDR ile olumsuz inançlarına yönelik duyarsızlaştırma yapılıp bilinçaltı destek verilmektedir. Burada genellikle ‘oral dönem’ dediğimiz 0-1 yaş aralığındaki yeme alışkanlıklarındaki problemlerden kaynaklandığı orta çıkmaktadır.
Anoreksiya rahatsızlığı yaşayan kişilere diyetisyen desteği gerekebilir. Sağlıklı bir vücut için günlük alması gereken besinleri belirleyici diyet programları uygulanabilir. Anoreksik bireyin psikiyatrik destek alması da gerekebilir. Böylelikle kişinin tedaviden dönüt alabilmesi için psikotik evreye geçmesi engellenmeye çalışılır. Yani anoreksiya tedavisi sürecinde hem psikolog, hem diyetisyen hem de psikiyatrist desteği çok önemlidir.