Allerjik hastalıkların yaygınlığında son yıllarda dikkati çeken bir artış vardır.
Gelişmiş ülkelerle geri kalmış ülkeler arasında da alerjik hastalıkların sıklığı açısından fakir ülkeler lehine belirgin farklılıklar vardır.
İkinci dünya savaşından sonra doğu ve batı olmak üzere iki ülkeye ayrılan Almanya’da yaşayan ve genetik olarak aynı kökenden gelen çocuklarda yapılan çalışmalarda alerjik hastalıklar görülme sıklığı farklı bulunmuştur. Tüm alerjik hastalıklar gelişmiş batı Almanya da 2-3 kat daha sıklıkla gözlenmekteymiş. Peki, bu artışın ve aynı genetiği paylaşan insanlardaki farklı alerjik hastalıkları sıklığının sebebi nedir?
Bilim insanları bu durumu çağımızın yaşam koşullarına ve iyileşen hijyen durumuna bağlamaktadır. Küçülen çekirdek aileler, yoğun aşılama programları ve antibiyotik kullanımları artmış ev içi hijyen koşulları geçmiş yıllarda karşılaşılan enfeksiyonlarla yeni nesillerin karşılaşmasını engellemekte ve bunun sonucunda insanların savunma sistemlerinde alerjik yönde yanıt ortaya çıkmaktadır.
Yine, çocukların evde daha büyük çocuklar veya günlük yaşamda başka çocuklarla karşılaşmasının, astım gelişimi ve ileride sık ‘hışıltı’ ataklarının ortaya çıkmasından koruduğunu bildiren bir makale “Günlük bakım, kardeşler ve astım: lütfen çocuklarınızın yüzüne hapşırın” başlığı ile dikkati çekmektedir.
Alerjik hastalıklar denince başlıca ev tozunda yaşayan akar denen mikroskobik yaratıklar akla gelip akarlara karşı alerji evrensel bir sağlık problemidir. Özellikle Karadeniz, Marmara gibi nemli bölgeler akarların yaşaması için bulunmaz ortamlardır. Çocukları sürekli üst solunum yolu enfeksiyonu geçiren sürekli burnu akan ve bronşit olan ve neredeyse her ay antibiyotik kullanmak zorunda olan anneler özellikle akar alerjileri konusunda bilgi sahibi olmalıdır. İnsanların deri döküntüleriyle beslenen akarlar için yatak odaları tam bir şölen ve ziyafet yeridir. Bir yatakta milyonlarca adet ev tozu akarı bulunabilir. Bu yaratıklar insanları ısırmaz, hastalık bulaştırmaz ve üzerimizde barınmaz. Günde yirmi adet dışkı topu oluşturur ve aynı zamanda dışkıları da alerjiktir.
Ev tozu akarı da neymiş demeyin
Yeni Gine’de 1970’li yılların başlarında astım görülme sıklığı %1,1 iken, ülkeye battaniyelerin girmesi ve evlerde yaygın olarak kullanılmaya başlanması ile birkaç yıl içinde astım görülme sıklığı 7 kat artmış. Görülme sıklığındaki bu hızlı artış battaniyeler ile birlikte ev tozu akarlarının evlere girmesi ve kişilerin akarlar ile yoğun olarak karşılaşmasına bağlanmakta.
Şimdi aklınızı biraz daha karıştıralım. Almanya’da yapılan bir çalışmada ev tozu akarı ve mikrop kalıntılarının yoğun olduğu evlerde büyüyen çocukların daha az allerjik hastalıklara ve astıma yakalandığı gözlenmiş.
Bazen ‘kirli ye’ formülüne indirgenen hijyen hipotezinin izahı allerjik hastalıkların oluşumuna enfeksiyonların yokluğunun yatkınlık oluşturduğu şeklindeydi. Bu teoriye göre her ne kadar temiz evler steril olmaktan uzaksa da aşırı temizlik yada steril evler kötüdür. Bilimsel açıdan bakıldığında aşırı temizliğin normal immün sistemin gelişimi için gerekli olan mikrobik uyarımı azalttığı düşünülür. Hijyen hipotezinin bir açıklaması da aşırı temiz ev ortamlarının sıklıkla gelişmiş ülkelerde bulunması yönündedir. Temizlik ile astım ve allerjik hastalıklar gelişimi arasındaki ilişkinin insan popülasyonlarında ortaya konulabilmesi konusunda soru işaretleri mevcuttur. Ben size araştırma sonuçlarından anladığım bilgileri özetleyeyim. Sağlık için aşırı temizlik yapmaya ve kendimizi yormaya gerek yok. Ama evimizde allerjik bir birey varsa özellikle çocuklar için akar koruyucu önlemler işe yarar gibi görünüyor. Gördüğünüz gibi biz doktorların işi siyasetçilerden çok daha zor. En basit gibi görünen konularda bile her kafadan bir ses çıkıyor.