AIDS’in baş boyun ve kulak belirtileri üzerine:
AIDS dünyada en popüler ve korkutucu hastalıkların başında gelir. Henüz kesin tedavisi bulunamayan hastalıkta erken tanı, hastalığın seyrini ve bulaşma olasılığını bir ölçüde de olsa kontrol altına alınmasını sağlar.
Bu bakımdan hastalığın başlangıcındaki belirtilerin çok önemi vardır. Sizlere şaşırtıcı gelse de AIDS yüzde kırk oranında ilk belirtilerini baş boyun ve kulak burun boğaz bölgesinde gösterir. AIDS hastalığı Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk kez 1981 yılında tanınmıştır. Ancak geriye dönüş çalışmaları yapıldığı takdirde bu tarih 1978’lere kadar gider.
Yıllardır yazılı ve görsel yayınlarla hastalığın bulaşma yolları hakkında insanlar bilinçlendirilmeye çalışılıyor. Tekrar etmemiz gerekirse , HIV’in solunum ve sindirim yoluyla, gündelik ilişkiler sırasında sivrisinek böcek sokmasıyla, yiyecek, su, tuvalet, havuz, ter, gözyaşı, ortak eşyaların kullanımı ile geçtiğine dair henüz bir kanıt yoktur. Ancak ABD’de son yıllarda ev içi ilişkilerle bulaşan üç hasta bildirildi. Bunlar derinlemesine incelendiğinde bulaşmanın kan yoluyla olduğu tespit edildi.
Baş boyundaki belirtileri:
AIDS hastalığında baş boyun ve kulak,burun boğaz alanındaki belirtilerini tek tek incelediğimizde önemli bulguların ortaya çıktığını görürüz. Bunlara sırasıyla baktığımızda,örneğin kulaktaki bulgular öncelikle dış kulak yolunda ortaya çıkar. Dış kulak yolunu tıkayan ve hastayı rahatsız eden kaşıntılı ve tedaviye dirençli enfeksiyonlar sık olarak görülür. Orta kulakta tekrarlayan orta kulak iltihabı en sık görülen bir klinik durumdur. Burada hastalık nedeniyle büyüyen dokular orta kulakla boğazın arka kısmını birleştiren östaki borusunu tıkayarak orta kulağın sıvı ile dolmasına ve kolayca iltihaplanmasına neden olur.
Hastalık işitmeyi de etkilemektedir. AIDS’li hastalarda hafif veya orta derecede iç kulak tipi işitme kayıpları rapor edilmiştir. Nedeni henüz açık değildir, ancak HIV’in sinir hücrelerini seven bir virüs olması neden olarak gösterilir. Beyin sapı işitme potansiyellerinin değerlendirilmesinde bunu kanıtlayan anormal bulgulara rastlandı.
Buruna baktığımızda,dikkatimizi çekebilecek ilk bulgulardan biri,burun girişinde ortaya çıkan uçuk olabilir. Tekrarlayan kronik sinüzit sık olarak görülür. Akut veya kronik sinüzit gelişmiş hastalarda sık yöntemler ile tedavi oldukça başarılıdır. Hastalığın geç dönemlerinde sinüslerde ve genizde önemli habis hastalıklar (Kaposi sarkomu ve non hodgkinlenfoma)görülür.
Hastalığın teşhis edilmesini sağlayacak en önemli bulgular ağız muayenesinde karşımıza çıkabilir. En sık görülen ağız içerisindeki mantar enfeksiyonlarıdır. Dudak kenarında ve yanak içinde ortaya çıkan uçuklar,geniş ağız içi yaraları,bademciklerin aşırı büyümesi, diş etlerinde ortaya çıkan hastalıklar sık olarak görülür. Ağız içerisindeki en önemli bulgu, dil serbest kenarında görülen beyaz çizgi halinde dizilmiş oral tüylü lökoplaki adı verilen hastalıktır. Bu AIDS için oldukça tipiktir.
AIDS hastalarında ses kısıklığı sık olarak karşımıza çıkabilir. Bunun nedeni ses tellerindeki iltihaplardır. Ayrıca gırtlakta ortaya çıkan habis tümörler nedeniyle nefesi tıkayan şikayetler olabilir; bu durum acil olarak yapılan trakeotomi ameliyatını gerektirebilir.
Tükürük bezi rahatsızlıkları ve ağız kuruluğu AIDS’li hastalarda sık olarak karşımıza çıkar. Genellikle HIV bulaşmış çocuklarda %30 oranında kabakulak benzeri tükürük bezi büyümeleri görülür. Bez içerisinde gelişen habis hastalıkları sonucu bezde tümöre benzeyen kitleler ortaya çıkabilir.
Bütün bu belirtilerden de anlaşılacağı gibi hastalığın başlangıcındaki şikayetlerin büyük bir çoğunluğu baş ve boyun bölgesinde görülür. Hastalık ileri evrelere gelmeden önce kulak burun boğaz şikayetleri ile ortaya çıkabilir, belki ilk tanı böylece konulabilir. Kanımca dünyamızda geometrik artışın çok üzerinde bir yayılış gösteren bu hastalığı kontrol altına almak, tedaviyi bulmadan önce gelmelidir. Ülkemizde özellikle İstanbul’da olgu sayısının resmi rakamların çok üzerinde olduğu ifade edilmektedir. Bu olguların görüldüğü yerlerde AIDS hastalarının gerekli özeni görmemesi de olgu sayısını arttırabilir. Hekimlerimiz geleceğin ihtiyaçlarını karşılamaya hazır bulunmalıdırlar.