Türkiye’nin iyileştiren gücü Abdi İbrahim, 26 Mart Dünya Epilepsi Günü’nde, hastalık hakkında farkındalık yaratma çalışmalarına destek olmak için İstanbul’daki Genel Müdürlük binası Abdi İbrahim Tower’ı mor renkle ışıklandırıyor. Dünyada en sık görülen 4’üncü nörolojik hastalık olan epilepsiden, tüm dünyada 60 milyon, Türkiye’de ise yaklaşık 700 bin kişi muzdarip.
TÜRKİYE’nin iyileştiren gücü Abdi İbrahim, 26 Mart Dünya Epilepsi Günü’nde farkındalık yaratmak amacıyla, 26 Mart haftası boyunca İstanbul Maslak’taki genel müdürlük binasını hastalığın sembol rengi olan mor ile aydınlatıyor.
Beyni etkileyen sinir hücrelerinin anormal elektriksel aktivitesi neticesinde oluşan epilepsi hastalığı, tekrarlayıcı nitelikte ve gelişi güzel zamanlarda oluşan nöbetlere yol açıyor. En yaygın 4‘üncü nörolojik hastalık olan epilepsi aynı zamanda dünya nüfusunun yüzde 1’ini yani neredeyse 60 milyon insanı etkiliyor. Türkiye’de ise yaklaşık 700 bin epilepsi hastası bulunuyor. Epilepsi, ön yargılar ve yanlış bilgiler sebebiyle hastaların damgalanmasına, toplumdan dışlanmalarına, iş ve eğitim hayatlarının kesintiye uğramasına ve hatta aile kuramamalarına neden olabiliyor. Oysa tedavi edildiği takdirde hastaların yaklaşık yüzde 70’inde hastalık kontrol edilebilir bir hal alıyor.
Pandemi sürecinden nasıl etkilendiler?
Epilepsi, nöbetlerle tanımlanmış bir grup nörolojik bozukluktur. Nöbetler, hastaların %70’inde ilaçla kontrol edildiği halde, epilepsi hakkındaki yanlış bilgiler, toplumu önyargıya itmektedir. Abdi İbrahim’in yakın zamanda yaptığı “Epilepsili Hasta ve Hasta Yakını Yolculuğu” araştırması da salgın sonrası dönemde normal yaşantıya dönülse de tıpkı pandemi öncesinde olduğu gibi önyargılar nedeniyle epilepsili bireylerin sosyal izolasyonunun devam edeceğini gösteriyor.
İçinde bulunduğumuz salgın sürecinde epilepsi hastalarının yaşadıklarına ilişkin çarpıcı sonuçlar elde edilen araştırmaya göre, salgın boyunca hastaların tedavilerinde bir aksama yaşanmazken akut oluşan bir sağlık sorunu nedeniyle zor durumda kalmadıkları gözlemlendi. Hastaların çoğu, hekimleriyle yüz yüze iletişimden kopmamak için önlem alarak hastaneye gitmeye devam edeceklerini beyan ederken, hastaların epilepsilerinin de genel itibariyle stabil kaldığı anlaşıldı. COVID-19 virüsünün epilepsi gibi nörolojik bir hastalıkla bağlantısı olmaması nedeniyle, epilepsi hastalarının kendilerini risk altında görmedikleri de araştırmada öne çıkan bulgulardan bir diğeri.
Mor Gün fikri nasıl doğdu?
Mor Gün fikri 2008’de, Kanada’da yaşayan 10 yaşındaki epilepsi hastası Cassidy Megan öncülüğünde ortaya çıktı. Cassidy, bazı kültürlerde yalnızlığı sembolize ettiği için ve epilepsi hastalarının çoğunun hissettiği toplumdan izole edilme hissini çağrıştırdığı içi mor rengi tercih etti. Mor Gün etkinliği sayesinde her yıl 26 Mart’ta insanlar mor renkte giyinerek epilepsili konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyor. Türk ilaç sektörünün lideri Abdi İbrahim de 26 Mart haftası boyunca Maslak’taki genel müdürlük binasını mor renkle aydınlatarak bu çabalara destek veriyor.