Japonları Depresyona Sokmayalım
Yıllar önce Japonya’dan gelen toplum bilimcisi bir profesör, Van’ın bir köyünde 15 çocuklu bir aile ile tanıştığında şok geçirmiş ve “beni yalnız bırakın, kısa süreli depresyon geçiriyorum” dedikten sonra, bir odaya 15 dakika kendini kapatmıştı. Biliyorum ki aynı profesör, birkaç köyü daha gezse, ömür boyu içinden çıkamayacağı bir depresyonun içine girecekti.
Aile planlaması ve nüfus politikaları, toplumun sosyokültürel, ekonomik ve eğitim seviyesi ile direkt ilintilidir. Günümüzde ekonomik olarak gelişmiş birçok ülke, yaşlı nüfus oranını azaltmak ve nüfus azalmasının önüne geçmek için, politikalar geliştirmeye çalışmaktadır. Türkiye önünde bu örnekler olduğu için çok akılcı nüfus politikalarına sahip olmalıdır. Ne çok sıkı nüfus politikaları uygulanmalı, ne de Japon profesörler depresyona sokulmalıdır.
Ülkemizde sosyokültürel, eğitim ve ekonomik açıdan uçurumlar olduğundan,aile planlaması anlayışı bakımından da yine uçurumlar bulunmaktadır. Ayrıca kırsal bölgelerde halen “çok çocuk” sahibi olmak, sosyal ve ekonomik bir güç olarak kabul edilmektedir. Bu durumda ailelerin beklentide oldukları çocuk sayısı yükselmekte, doğurganlık hızı artmakta, iki gebelik arası süre kısalmakta ve 35 yaş üzeri gebelikler artmaktadır. Ancak plansız ve aşırı doğurganlık sağlıksız toplumun ana sebeplerindendir. Kısa aralıklarla yapılan doğumlar, genç ve ileri yaş gebelikleri, ciddi sağlık problemlerini beraberinde getirmektedir.
Yüksek oranda çocuk nüfusu, eğitimsizlik ve yoksulluk kıskacındadır. Eğitimsizlik ise sağlıklı yaşam bilincinin önündeki en temel engeldir. Eğitimsizlik aşırı doğurganlığı, aşırı doğurganlık ise eğitimsizliği kamçılamaktadır. Bu kısır döngünün eğitim ayağında kırılması gerekmektedir. Bayanların eğitim seviyesi arttıkça “Aile Planlaması” bilincinin arttığı görülmüştür. Ülkemizde üniversite mezunu bayanların sahip olduğu çocuk sayısı 1–2 iken okur-yazar olmayanlarda bu rakam 5-6’dır.
Öte yandan her ailenin istediği zaman ve bakabileceği sayıda çocuk sahibi olması en doğal hakkıdır. Aile planlaması “Ailelerin istedikleri zaman, istedikleri sayıda ve bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları” şeklinde tanımlanır. Aile planlamasında amaç anne ve doğacak bebeğin sağlıklı olması, sağlıklı çocuklar yetiştirilmesidir. Çünkü kontrolsüz, birbirini takip eden doğumlar, düşükler, anne ve çocuk sağlığını ciddi boyutlarda tehdit etmektedir. Aile planlaması hizmetleri, ailedeki kişi sayısını sınırlama, çocuk yapmama veya nüfusu azaltma anlamına gelmez. Hatta bir amacı da çocuk sahibi olmayan ailelere yardım ve yol göstermektir.
Aile planlamasının aile ve toplumsal açıdan yararları;
1.Aşırı Doğurganlığı Engellemek
Doğum sayısının fazla olması anne-bebek sağlığını bozar. Özellikle 4. doğumdan sonra istenmeyen durum gelişme olasılığı ile anne ve bebeğin ölüm riski artar. Bir evde olabilecek en büyük felaketlerden biridir annenin ölümü. Bu tüm aile fertlerini derinden sarsar.
2.Doğum Aralığını Ayarlamak
Sık doğum annenin sağlığını bozar. En sağlıklı anne de bile iki doğum arasında en az 2–3 yıllık bir süre olmalıdır. Aile planlaması iki doğum arasındaki süreyi ayarlamak için en iyi yöntemdir.
3.Sağlıklı Çocuklar Yetiştirmek
Bir ailenin en büyük sorumluluğu çocuklarını sağlıklı büyütmek, onların geleceklerini güvenceye almaktır. Ailenin bakabileceği kadar çocuğu olursa onların maddi-manevi ihtiyaçlarını daha iyi bir şekilde karşılar. Yani aile planlaması yöntemi ile topluma bedenen ve ruhen sağlıklı çocuklar yetişir.
4.Sağlıklı Toplum Oluşturmak
Hızlı nüfus artışının ekonomik gelişim üzerine olumsuz etkisi çok büyüktür. Aile Planlaması ile hızlı nüfus artışını yavaşlatarak toplumun eğitim, beslenme, konut ve çevre koşullarının iyileştirilmesi sağlanır. Bütün bunların sonucunda nüfusun niteliğini iyileştirerek sağlıklı bir toplum oluşturulur.
5.Riskli Gebelikleri Azaltmak
20 yaşından önce ve 35 yaşından sonra yapılan doğumlar anne ve bebek açısından risklidir. Özellikle 35 yaşından sonra yapılan doğumlarda sakat ve hastalıklı bebek doğurma şansı artmakta, erken doğum ve düşük kilolu bebek doğumları artmaktadır. Aile planlaması bu riskli gebelikleri önleyerek ana-çocuk sağlığını korumayı amaçlar ve bebek ölüm hızı azaltılır.
6.Çocuk Sahibi Olmayan Ailelere Yardımcı Olmak
Aile planlaması çalışmalarının bir diğer yararı da çocuk sahibi olmayan ailelere yardım etmek, yol göstermek ve tıbbi olanaklardan yararlanmalarını sağlamaktır.
7.İstenmeyen Gebelikleri Önlemek
İstenmeyen gebelikler çoğunlukla kürtajla veya düşükle sonlandırılır. Anne sağlığını tehlikeye sokan düşükler, özellikle sağlıksız koşullarda yapıldığında anne ölümlerine bile yol açmaktadır. Aile planlaması istenmeyen gebelikleri önleyerek eşlerin ne zaman çocuk yapacaklarına karar vermelerini sağlar ve kürtaj oranını azaltır.
Kırsal bölgelerde eğitim seviyesinin yetersiz olması ve okur-yazarlık oranın düşük olması, sağlıklı yaşam bilincinin yetersiz olmasına yol açmaktadır. Kadınların insan sağlığı ve özellikle koruyucu sağlık hizmetleri hakkında yeterli bilgisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu hizmetlerden yararlanmak isteyen kadın sayısı da az olmaktadır. Bu eksik, özellikle Aile Planlaması ve gebelikten korunma yöntemlerinin kullanımı konusunda belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Çocuk istemeyen kadınların oranı modern bir doğum kontrol yöntemi kullanan kadınların oranından çok daha fazladır. Ayrıca modern korunma yöntemleri hakkındaki yanlış inanışlar (kanser yapar; kısırlık yapar, kilo aldırır, baş ağrısı yapar vb.) bu yöntemlerin yaygınlaşmasını engellemektedir. Ülkemiz genelinde Aile planlaması amacıyla modern korunma yöntemi kullanan bayanların oranı oldukça düşüktür.
TNSA’nın (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) verilerine göre kadınların yaklaşık %71’i gebelik düşünmezken bunların sadece %43’ü modern korunma yöntemi kullanmaktadır. Ülkemiz bu oranla Mısır, Zimbabwe, Tunus ve Bangladeş gibi ülkelerin gerisindedir. Zimbawe’de okuryazar olmayan bayan sayısı %15 iken ülkemizde bu oran %21’dir. Bu veriler eğitimin ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.
Sonuç olarak sağlıklı toplum, ruhen, bedenen ve sosyal olarak sağlam olan bireylerden oluşur. Bu unsurların sağlanması belli ekonomik imkanlara ve eğitime bağlıdır. Bakılabilecek çocuktan fazlasına sahip aileler ne yazık ki bu imkanları çocuklarına sağlayamamaktadır. Bu nedenle “Aile Planlaması” bilincinin oluşturulabilmesi için Devlet başta olmak üzere özellikle sivil toplum örgütlerine, kadın kuruluşlarına ve toplumun her kesimine görev düşmektedir.
Gelin, ne Zimbawe’den geri kalalım, ne de Japonları depresyona sokalım.