Meme kanseri tanı ve tedavisindeki gelişmeler yüz güldürüyor
Güncel istatistiklere göre meme kanseri artık en sık görülen kanser türü. Dünya Sağlık Örgütü’nün yakın bir süre önce en çok görülen kanser türünün artık akciğer kanseri değil, meme kanseri olduğunu açıkladığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, “Tabii gerçek sayısal artışın yanı sıra, başarılı tarama programlarıyla da artık daha çok meme kanseri tanısı konuyor. Üzerinde en çok bilimsel araştırma yapılan meme kanserinde, her yeni araştırma bulgusu daha etkili sonuçlar veren tedavilerin de yolunu açıyor” dedi.
Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı vesilesiyle Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Serdar Turhal, bilim dünyasında meme kanseri tedavileri konusundaki yeni bilimsel çalışma ve gelişmeleri şöyle anlattı:
Lenf bezine sıçramış meme kanserine “kemoterapisiz” tedavi
Az sayıda koltuk altı lenfine sıçramış (metastaz) meme kanseri hastalarına kemoterapi verilmeden sadece anti hormonal tedavi verilmesinin etkinliğinin araştırıldığını söyleyen Prof. Dr. Serdar Turhal, “Yakın bir süre önce sonuçları açıklanan çalışmada, bu grup hastalarda kemoterapi verilmeden yalnızca anti hormonal tedavilerle de aynı etkinlikte iyi bir sonuç alınabileceği gösterildi. Çalışma kapsamında, kanserin en fazla 3 koltuk altı lenfine sıçrama yaptığı 9383 kadın hastada genetik risk hesaplaması yapıldı. Hastaların 3’te 2’si menopozda, 3’te 1’i henüz menopoza girmemiş hastalardı. Genetik tekrarlama riski düşük olarak hesaplanan hastaların bir kısmına yalnızca hormon tedavisi, bir kısmına hem kemoterapi hem de hormon tedavisi verildi. Beş yıllık takipte menopoza girmemiş ve genetik tekrarlama skoru düşük olan kadınlarda kemoterapinin yüzde 1.3 ek katkısı varken, menopoza girmiş kadınlarda kemoterapinin böyle bir ek faydası gösterilemedi. Sonuç olarak, hormon reseptörü pozitif olan ve menopoza girmiş hastalarda yalnızca anti hormon tedavisinin kemoterapi kadar etkili olabileceği gösterilmiş oldu” dedi.
Meme kanserinde depresyon riskini, farkındalık eğitimleriyle azaltmak mümkün
Meme kanseri tanısı ve sonrasında uygulanan tedavilerin hastalarda depresyona yol açabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Serdar Turhal, “Yeni yapılan bir çalışmaya göre hastalarda farkındalık ve meditasyon eğitimi ile depresyon riskini düşürmek mümkün. ABD’nin San Antonio şehrinde her yıl yapılan meme kanseri sempozyumunda sunulan ve 247 hastanın yer aldığı çalışmanın sonuçlarına göre, depresyon riski yüzde 50 seviyesinden 6 aylık destek sonrasında yüzde 20’ye kadar gerileyebiliyor. Çalışmada hastalara, onkoloji hemşireleri tarafından verilen farkındalık eğitimlerinde; farkındalığın ne olduğu, ağrıyla ve güç duygularla yaşamanın, zorluklarla başa çıkmanın yolları anlatıldı. Sağ kalım eğitiminde ise meme kanseriyle ilgili temel bilgiler olarak yaşam kalitesi, fiziksel aktivite, sağlıklı beslenme, ailevi kanser riski, yaşam ve iş dengesi, menopoz, cinsel hayat ve vücut imajıyla ilgili temel bilgiler verildi. Tüm bu eğitimlerin sonunda, başlangıçta hastaların yüzde 50’sinde depresyon şikayetleri varken hem farkındalık eğitimi alan grupta hem de sağ kalım eğitimi alan grupta, söz konusu oranların yüzde 20’ye kadar düştüğü görüldü. Kısacası, hastalıkla ilgili farkındalık arttıkça, psikolojik destek de alındığında depresyon riski azalıyor” şeklinde konuştu.
Diyabetle uyumlu diyetler kanser riskini de azaltıyor
Bilindiği gibi Tip 2 diyabetin meme kanseri için bir risk faktörü olduğunun altını çizen Prof. Dr. Serdar Turhal, “Ayrıca meme kanseri sonrası Tip 2 diyabet gelişmesi ihtimali de hayli yüksek. Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından denetlenen ve 8320 meme kanseri hastasının değerlendirildiği yeni bir çalışmaya göre, kanser tanısı sonrası Tip 2 diyabet hastalarında uygulanan diyet hem meme kanseri oluşumunu hem de meme kanserine bağlı ölüm riskini azaltıyor. Meme kanseri tanısından sonra beslenme şeklinde değişiklik yapanlarda meme kanserine bağlı ölüm riski yüzde 20’lere kadar geriliyor. Araştırmaya göre, diyet değişikliği tüm kanserlere bağlı ölüm riskini ise %31 oranında azaltan bir güce sahip. Diyabetle uyumlu diyetlerde daha çok kepek alınır, kahve, kuruyemiş, taze sebze-meyve tüketilir, doymuş yağlar daha az alınır, kırmızı et daha az yenir, diyet içecekleri ve meyve suları daha az içilir. Bu tip bir diyetin genel popülasyonda diyabet gelişimini yüzde 40 gibi ciddi bir oranda azalttığını söyleyebiliriz” hatırlatmasında bulundu.
60 yaşın üzerindeki meme kanseri hastaları ‘dondurma tedavisi’ ile sağlıklarına kavuşabilir
ABD’de yapılan Meme Cerrahları Birliği Kongresi’nde 60 yaşın üstündeki meme kanseri hastalarında, eğer tümörleri küçükse ameliyat yerine uygulanan dondurma tedavisi ile de (krioablasyon) benzer sonuçlar alındığı, ek bir tedaviye ihtiyaç olmadığının rapor edildiğini vurgulayan Prof. Dr. Serdar Turhal, “Yapılan açıklamaya göre tedavinin kozmetik sonuçları da hayli memnun edici. 194 hastanın değerlendirildiği çalışmada incelenen yavaş seyirli tümörlerin boyutları 1,5 cm’den küçüktü. Hastalara 20 ile 40 dakika süren, cilde batırılan bir iğneyle dondurma tedavisi uygulandı. Tedavi sonrası hastaların 27’si radyoterapi alırken, 148’i anti-hormon tedavisi aldı ve yalnızca birine kemoterapi verildi. Beş yıl boyunca takip edilen hastaların sadece yüzde 2’sinde tümör nüksetti” dedi.
75 yaş üstü meme kanseri geçirmiş kişiler mamografi çektirmeyebilir
Meme kanseri geçirmiş bireylerin izlenmesinin tedavide önemli bir role sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Serdar Turhal, “Ancak yakın zamanda Harvard Üniversitesi liderliğinde gerçekleştirilen bir araştırmada, 75 yaş üstü meme kanserini atlatmış bireylerde mamografi ihtiyacının olmayabileceği rapor edildi. Bu durumdaki bireyler doktorlarıyla görüşerek mamografi çektirmeyebilirler. ABD ve Avrupa’daki 30’un üzerinde kanser merkezi, ellerindeki bilgileri toplayarak, 75 yaş üstü meme kanserini atlatmış bireylerde mamografi ihtiyacını değerlendirdi ve buna ihtiyaç olmadığı sonucuna vardı. Peki 75 yaş üzerindeki kadınlara neden mamografi gerekmeyebilir? Bunun iki nedeni var: Birincisi, 75 yaşından sonra kanser riskinde bir miktar azalma olabiliyor. İkincisi ise, 75 yaşından sonra ortaya çıkan ve ölüme yol açan diğer hastalıkların, bu hastaların meme kanseri tanısını erken alıp bundan fayda görme ihtimallerini azaltması, hatta ortadan kaldırması. Çünkü ilerleyen yaşlarda kalp-damar hastalıkları ve felç geçirmeye bağlı ölümler artıyor. Bu da hastaların yaşam beklentisini azalıyor. Eğer yaşam beklentisi 10 yılın altındaysa, bu durumda mamografi yapılmasının hastaların yaşam süresine ek bir katkısı da olmuyor” açıklamasında bulundu. Mamografinin bütün kadınlar için gerekli bir tetkik olduğunu ve 40 yaşından itibaren çektirilmeye başlanması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Serdar Turhal, “Yıllık ya da 2 yılda bir çekim sıklığı düşünülebilir. Bu sıklığa ailevi risk, meme dokusunun yapısı ve hastanın şikayetleri göz önünde bulundurularak karar verilir. Ancak modern mamografinin verdiği radyasyon dozu çok düşük olduğu için yıllık mamografi çekilmesinin hastalarda kanser oluşumunu hızlandırmadığı, güçlü bilimsel verilerle de ortaya konmuştur” uyarısında bulundu.