Kanser & Onkoloji

Akciğer kanserinde immünoterapi

Akciğer kanseri dünyada en sık görülen kanser türü. Kanser vakaları giderek artıyor ancak bilimsel gelişmeler de umut vaat ediyor. Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı ve Onkolojik Bilimler Koordinatörü Prof. Dr. Necdet Üskent, akciğer kanseri tedavisinde özellikle de immünoterapi uygulamalarının başarılı sonuç verdiğine dikkat çekiyor.

Kanser tüm dünyada giderek yaygınlaşıyor, tedavi yöntemleri de buna paralel olarak sürekli gelişiyor. Yeni geliştirilen tedavilerle kansere özgü ve kişiye özel mücadele ediliyor, sağlıklı hücrelere daha az zarar veriliyor ve hastalarda yan etkiler giderek daha az görülüyor. Giderek daha etkili, daha az yan etkili, bireyselleştirilmiş ve kişiye özgü tedavi programları karşımıza çıkıyor. En önemli gelişmeler arasında ise immünoterapi uygulamaları yer alıyor. Özellikle de akciğer kanserinde başarılı sonuçlar elde ettiklerini söyleyen Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı ve Onkolojik Bilimler Koordinatörü Prof. Dr. Necdet Üskent, “Türkiye’de immünoterapiyi en sık uygulayan merkezler arasındayız. Bu tedavide bağışıklık sistemi hücreleri harekete geçirilerek kanser hücresine karşı savaşması sağlanıyor. Vücudun içerisinde kansere karşı adeta bir savaş başlatılıyor. İmmünoterapi yönteminde vücudun baskılanmış olan bağışıklık sistemi mekanizmaları canlandırılıyor ve kanser hücresini tanır hale geliyor. Kanser hücresi aslında yabancı bir hücre olmadığı, vücudun kendi hücrelerinden anormal çoğalma hızı kazanmış bir hücre olduğu için bazen bağışıklık sistemi onu tanıyamayabiliyor. Kanserin saldığı veya salgılattığı maddeler bağışılık sistemini baskılıyor. İşte immünoterapi de bu durumu ortadan kaldıran bir tedavi yöntemi” diyor.

İmmünoterapinin kullanım alanları

İmmünoterapi, akciğer kanseri dışında cilt kanseri, böbrek kanseri ve kolon kanserinde de başarıyla kullanılıyor. Örneğin cilt kanserlerinden 4. evre Malign Melanomda immünterapi ile çok büyük kitlelerin eriyip yok olduğu görülüyor. İmmünoterapinin, kesinlikle geleceğin kanser tedavisi olduğunu söyleyen bilim adamları, bunun daha etkili, hedefe yönelik ve çevre dokulara zarar vermeyen, kemoterapide görülen yan etkilerin görülmediği bir tedavi yöntemi olduğuna dikkat çekiyorlar. İmmünoterapi sayesinde kemoterapi ihtiyacının da giderek azaldığını söyleyen Prof. Dr. Necdet Üskent, yakın bir gelecekte bütün antitümör tedavilerin yüzde 50-60’ının immünoterapilerden, hedefe yönelik tedavilerden oluşacağını söylüyor. İmmünoterapi dışında gen tedavileri ve hedefe yönelik tedaviler, akıllı ilaçlar da en önemli gelişmeler arasında. Tümörün genetik yapısına bakarak saptanan genetik mutasyon ve alterasyonlara göre kişiye uygun tedavilerin ve ilaçların belirlenerek uygulanan tedavi yöntemleri tümörleri giderek daha fazla kuşatıyor, kansere nefes aldırmıyor. 

Akciğer kanseri önlenebilir mi? 
Prof. Dr. Necdet Üskent sağlıklı bir yaşam tarzının ve stresle başa çıkabilmenin kanser riskini azaltmada çok önemli olduğuna dikkat çekerek, “Akciğer kanseri riskini düşürmek için özellikle sigaradan vazgeçmek ve sigara içilen yerlerde bulunmamak şart. Sigara ve diğer tütün ürünlerinin, kansere bağlı ölümlerin yüzde 30’undan sorumlu olduğunu biliyoruz. Öyle ki sigara kullananlarda akciğer kanseri gelişme oranı, kullanmayanlara göre 20 kat daha fazla. Akciğer kanserlerinden ölümlerin yaklaşık yüzde 90’ı sigarayla ilişkili diyebiliriz. Ağız içi, baş boyun bölgesi, ses telleri, idrar kesesi ve yolları kanserleri ile pankreas kanseri de tütün kullanımıyla doğrudan ilişkili” diyor. 

Sigara kullanımının her 8 kadından birinde görülen ve bu oranla en yaygın kanser türlerinden olan meme kanseri riskini de arttırdığını unutmamak gerek. Obezite ve menopoz sonrası şişmanlama meme kanseri için ciddi bir risk faktörü oluşturuyor. Ayrıca yağ ve yüksek kalori ile hayvansal proteinler meme, kolon ve uterus kanseri riskini de arttırıyor. 

Kanserin Türkiye’de yaygınlığı
Bilim insanlarının tedavisi için üzerinde çalıştığı kanser hastalığı, günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri. Dünyada kanser tanısı alan hasta sayısı her yıl 14,1 milyonu bulurken 8,2 milyon kişi de kanser nedeniyle yaşamını kaybediyor. Dünyada erkeklerde en sık sıra ile akciğer, prostat, kolon (kalın bağırsak), mide ve karaciğer kanseri, kadınlarda ise en fazla sırasıyla meme, kolon, akciğer, serviks (rahim ağzı) ve mide kanseri görülüyor. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de her yıl yaklaşık 100 bin erkek, 65 bin kadın yani yaklaşık 165 bin kişi kansere yakalanıyor. Kanserden ölüm ülkemizde yılda 150.000 civarında. Anadolu Sağlık Merkezi Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Necdet Üskent Türkiye’de erkeklerde akciğer, prostat, kolon ve mide kanserinin, kadınlarda ise meme, tiroid, kolon ve mide görüldüğünü belirterek kanserden korunma yollarına ilişkin önemli ipuçlarında bulundu.

Kanser riskini azaltmanın 13 yolu

Sigara tüketilmemeli: Sigarada 4000’in üzerinde zararlı kimyasal bulunuyor. Bu kimyasalların DNA’ya zarar vererek önemli genlerde değişikliğe neden olduğu ise bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Bu durumda kanser hücreleri vücutta gelişerek hızla ve kontrol dışı çoğalarak kansere neden oluyor. Akciğer, yumurtalık kanserleri, bazı lösemi türleri, ağız, gırtlak, üst yutak, burun ve sinüsler, yemek borusu, karaciğer, pankreas, mide, böbrek, mesane, rahim ve bağırsak kanserleri doğrudan sigara kullanımı ile ilgili.

Meditasyon, yoga, müzik terapisiyle stres önlenmeli: Stres, birçok hastalık gibi kanser riskini artıran en önemli faktörlerden. Birçok kanser, bağırsak hastalıkları, tansiyon, diyabet ve kalp hastalıklarının strese bağlı olduğu bilimsel olarak da kanıtlamış. Kanserden ve diğer hastalıklardan korunmak için stresle mücadeleyi ve stresi biraz daha hafif yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Fiziksel aktivite, egzersiz, meditasyon, yoga, müzik terapisi gibi yöntemlerden stresi azaltmak üzere faydalanılabilir. Araştırmalar, standart kanser tedavilerine ek olarak düzenli bir şekilde yoga yapan meme kanseri ya da prostat kanseri hastalarının bağışıklık sistemlerinin çok daha güçlü olduğunu gösteriyor. Stres hücrelerin duvarlarındaki enerjiyi artırıyor. Hücre duvarındaki elektriksel enerjinin artması ise hücrelere zarar veriyor. Uzun süre stres durumunda ise bu elektriksel enerji vücudumuzda birikiyor, hücreler zarar görüyor. Kanserli hücrelerle normal hücreler arasındaki en önemli farklılıklardan biri hücre duvarlarındaki enerjinin farklılığıdır. Kanser hücreleri, normal hücrelerden 7-8 kat daha fazla hücre duvarı enerjisine sahiptir. Her stres durumu yaşadığınızda ve sinirlendiğinizde hücreler, kanser hücrelerine benzer özelliklere sahip oluyor. Dolayısıyla stresin kanseri tetiklediğini ve mutlaka kontrol altına alınması gerektiğini söyleyebiliriz.

Elektronik cihazlar: Elektronik cihazlar ve cep telefonunun kansere neden olması ile ilgili yapılmış araştırmalar mevcut. Son olarak Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı, 14 ülkeden 31 bilim insanının katıldığı kapsamlı araştırmada cep telefonunun beyin kanseri riskini artırdığını açıkladı. Raporda “Elektromanyetik alan yaratan radyo dalgalarının da kansere sebep olabileceği sonucuna vardık. Bir beyin kanseri tümörü olan gliomanın oluşum riski, kablosuz sistem kullanımıyla artıyor” ifadesi yer alırken, cep telefonu kullanılırken mutlaka kulaklık kullanılması önerilerek telefonun yastığın altına ya da başucuna konarak uyunmaması gerektiği belirtiliyor.

Şeker ihtiyacı sebze ve meyvelerden karşılanmalı: Vücutta kanser hücreleri dahil, tüm hücrelerin şekere ihtiyacı var. Doğal gıdalardan alınmayan şekerin vücuda hiçbir faydası bulunmuyor. Şekerin neden olduğu aşırı kilolar, bel çevresindeki yağlanma ve obezite ise kanseri tetikleyen en önemli faktörler arasında. Şekerin sebze ve meyvelerden karşılaması önemli. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılmalı, sağlıklı atıştırmalıklar (kuruyemiş, kuru meyve gibi) özendirilmeli. Fazla yağlı ve şekerli gıdaların tüketilmesinin kanserle ilişkili olduğu kanıtlanmış. Şekerli gıdalar vücutta enflamasyonu da (iltihap) artıyor. Kanserin kökeninde de aslında enflamasyon var. Enflamasyon kanser hücrelerinin çoğalmasını sağlıyor. 

Yağlı yiyeceklerden uzak durulmalı: Kızarmış yiyecekler, yağlı etler ve diğer yüksek yağ oranlı yiyecekler daha az tüketilmeli. Günde en az 5 tane meyve ve sebze yenmeli, özellikle yeşil yapraklı ve yüksek C vitaminli besinler, turunçgiller tüketilmeli. Yulaf gibi tahıllar ve haftada 2 kez balık tüketilmeli ve sigara içilmemeli. Ayrıca ailesinde kanser vakaları olanlar beslenmesine dikkat etmenin yanı sıra düzenli taramalarını ihmal etmemeli.

Hareketli yaşam tarzı benimsenmeli: Düzenli egzersiz vücudun metabolizmasını değiştiriyor. Fiziksel aktivitesi fazla olan kişilerin öncelikle kas dokuları gelişiyor. Kas dokularının ise metabolizma üzerinde çok önemli etkisi var. Egzersiz kanser diyabet, tansiyon, kalp hastalıkları gibi hastalıkların görülme riskini azaltıyor. Düzenli egzersiz metabolizmayı olumlu etkileyerek, bağışıklık sistemini güçlendirerek, fazla kiloları yok ederek ve stresi azaltarak kanser riskini azaltıyor. Metabolik sorunlar, bağışıklık sisteminin zayıflaması, fazla kilolar ve stres de kansere yol açan başlıca nedenler. Çağımızın çocukları maalesef çok hareketsiz, parklarda bahçelerde oynamak yerine, televizyon, bilgisayarla ya da tablet karşısında oturuyorlar. Haftada 5 gün 30 dakika yürümeyle kolon kanseri ve meme kanseri riski yüzde 30-40 oranında azaltılabiliyor.

Obeziteye karşı önlem alınmalı: Fazla kilolu ve obez kişilerde özellikle menopoz sonrası meme kanseri, bağırsak kanseri, rahim kanseri, yumurtalık kanseri, yemek borusu kanseri, pankreas kanseri, böbrek kanseri, prostat kanseri, mide kanseri ve safra kesesi kanseri riskinin arttığı görülüyor. Araştırmalar fazla kilo ve obezitenin kanseri tetiklediğini gösteriyor. Aşırı kilolu kişilerdeki yağ dokuları sağlıklı bir kiloya sahip kişilere kıyasla daha fazla hormon ve büyüme faktörü üretebiliyor. Östrojen ve insülin de dahil olmak üzere, bu hormonların bazılarının yüksek düzeyde olması belirli kanserlere yakalanma riskini arttırabiliyor. Araştırmalar, obezite ve fiziksel aktivite yetersizliğinin yüzde 20-25 oranında özellikle meme, kolon ve yemek borusu kanserlerine yakalanma riskini artırdığını gösteriyor. Obezite ayrıca karaciğer ve rahim kanseri riskini de yüzde 20-30 oranında artırıyor. Fazla kilo ve obezitenin mutlaka önlenmesi gerekiyor.

Kaliteli uyku uyunmalı: Düzensiz ve kalitesiz uykunun hormonlar ve metabolizma üzerinde olumsuz etkisi var. Uyku sırasında vücudumuz için fayda sağlayan pek çok hormon salgılanıyor. Uyku bozuklukları hem fiziksel hem de ruhsal pek çok hastalığı tetiklediği gibi kanser riskini de artırabiliyor.

Mikrodalga fırınlar besin yapılarını bozabiliyor: Mikrodalgaların, yiyeceklerin yapısını bozduğu ve yiyeceklerdeki besin değerlerini oldukça azalttığı iddia ediliyor. Böylece vücudumuza aldığımız vitaminlerin değeri bozuk veya değişmiş oluyor. Bu da zamanla kansere yol açabiliyor. Mikrodalga fırını kullanırken kullanılan kapların mikrodalgaya uygun olmasına özellikle dikkat edilmeli. 

11-16 saatleri arasında güneşe çıkılmamalı: Güneş, cilt kanseri riskini artırıyor. Özellikle de güneş ışınlarının, çok yoğun ve kanserojen etkiye sahip oldukları 11:00-16:00 saatlerinde güneşe çıkmamakta yarar var. Cilt tipine uygun, yüksek koruma faktörlü güneş kremlerini kullanmak ise önemli. 

Eskimiş tavalar kullanılmamalı: Eskimiş, çizilmiş teflon tavaların kullanılmamasında fayda var. Ancak kaliteli, yüksek standartlarda üretilmiş tavalarda risk olmadığı söyleniyor. 

Cam ya da ahşap mutfak malzemeleri tercih edilmeli: Plastik, kanserojen maddeler içerir. Bunun yerine cam ya da tahta ürünler kullanmakta fayda var. Ancak artık çok kaliteli plastik ürünler var piyasada. Bunlar fırına hatta mikrodalgaya bile girebiliyor.Kimyasal maddeler besinlerden iyi arındırılmalı: Sebze ve meyveleri iyi yıkamak, tuzlu ve sirkeli suda bekletmek yiyeceklerin kimyasallarını/ilaçlarını arındırmada oldukça önemli.

Sağlık haberlerine hızlıca ulaşabilmek hem de destek olmak için Google News'te Sağlık News'e abone olun. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir