Okul Bahçeleri ve Ağlayan Çocuklar
‘’Çocuklar ağlaya ağlaya okula gider’’ ya da ‘’Çocuk ağlasın, alışır’’ gibi cümleleri şimdilerde okullar açıldığında ne çok duyuyoruz değil mi?
Peki gerçekten eğitim siteminin getirdiği dayatmalar, bazen de yanlış eğitimcilerin yanlış bilgilendirmeleri sonucunda çocuklar ağlatılmalı cümlesindeki bilgi bizlere nerden geliyor? Çocuklar okulun ilk günleri ağlatılmalı mı ya da bu derecede çocuklar zorlanmalı mı?
Okulların açılması ile birlikte bazı çocukların ebeveynlerinden ayrıldıkları zaman aşırı derecede kaygılı ve sıkıntılı olduklarını ve ağlamaklı hallerinin olduklarını görebiliyoruz. Bazı çocuklar evden ayrıldıklarında sevdiklerinin başına önemli zararlar geleceğine inanırlar ve buna bağlı sık sık aileleri ile irtibat kurmak isterler . Bu yüzden sevdiklerinden ve evlerinden ayrılmak istemeyebilirler. Anne babalarından ayrı bir şekilde herhangi bir sosyal ortamda bulunmak istemezler. Anne babalarından ayrılmak istemedikleri gibi yalnız başlarına kalmak istemezler. Okula gittiklerinde veya başka ayrı ortamlarda sıkıntıları artar. Annelerini gölge gibi takip etmek isterler. Uyku zamanı zorlanırlar, anne babalarından ayrı uyumak istemezler, gece onların başına gelebilecek kötü şeylerle alakalı kabuslar görebilirler. Herhangi bir şekilde ayrılacakları zaman karın ağrısı , baş ağrısı gibi belirtileri gösterebilirler.
Peki okulun ilk günleri çocuk ağlatılmalı mı?
Tabi ki bu sorunun tek net bir cevabı yoktur. Bazen ağlama biçimleri ve ihtiyaçları da farklılıklar gösterebilmektedir. Örneğin, okula gelirken annesinden dondurma isteyen bir çocuk isteğinin yerine getirilmesi için de ağlayabilir. Bu ağlama şekli çocuk ve aile dinlendikten sonra karar verilebilir. Bu farklı bir konuya giren ağlama nöbetleri tamamen sınır çizemeyen ve doyum erteleyemeyen çocuklarda görülür. Bir diğer ağlama krizleri ise gerçekten ayrılık anksiyetesi yaşadığını düşündüğümüz çocuklardır. Bu ağlama krizleri ve yaşadığı duygu, ilerleyen yıllarda yani yetişkinlik döneminde bile kişiyi olumsuz etkileyebilir. Kişinin kendisi ve etrafı ile alakalı olumsuz düşünce ve inanç sistemine zarar verebilecek kadar etkileyebilir.
Çocuk okulun ilk günleri kendini sakinleştiremiyorsa ‘’Dünya güvenlidir, ben de güvenli ve emniyetteyim’’ düşüncesini hissedip yaşayamıyorsa çocuk ağlayarak okula asla sokulmamalıdır. Annesi ile birlikte yalnız kalabilecekleri, belki günlerce belki haftalarca süren kendini sakinleştirebilme becerisini kazanmadan okula gönderilmesi oldukça sağlıksızdır. Çocukluk döneminde yaşanan bu ayrılık kaygısı bazen çok şiddetli şekilde yaşanır ve travmatik izleri bazen yetişkin olduğumuzda da gündelik hayatımızda bizleri zorlar. Kişi, arkadaşından, işinden, sevgilisinden ya da herhangi bir nesneden ayrılırken aşırı hassasiyet gösterebilir. Terkedilme korkusunu çok yoğun şekilde hissedebilir.
Hangi tip ailelerde daha sık görülür?
Özellikle, “ Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum” ülkemizde, geleneksel aile modelinde en sık başvurulan disiplin şeklidir. Aşırı koruyucu tutumda anne babalar çocuklarını sevgi ve şefkatle örülü bir altın kafeste yetiştirirler. Çocuk adına bütün sorumluluğu anne baba üstlenir. Çocuk için neyin doğru neyin yanlış olduğuna anne baba karar verir. Saç şeklinden giydiği elbiseye kadar, anne ve babanın tercihi söz konusudur. Daha çok anne-çocuk ilişkisinde görülen bu aşırı koruyuculuk kimi zaman ömür boyu devam eder. Çocuk çatal kaşık kullanacak yaşa geldiği halde anne onu kendi eliyle beslemeyi tercih eder. Tuvaletini anne yaptırır, anne giydirir, ayakkabı bağlarını dahi anne bağlar. Bu anneler çocuğa sevgi verdiklerini, onu koruduklarını sanırlar; gerçekte çocuğu kendilerine bağımlı hâle getirdiklerini fark edemezler. Aşırı koruyup kollanan çocuklarda bu durumun olumsuz etkileri genellikle çocuğun anneden uzaklaşması gereken ilk evre olan okullaşma sürecinde belirginleşir.
Neler yapabilirsiniz?
Bir yandan öğretmenler, bir yandan velilerin bir sürü bakışları altında çocuk ailesinden travmatik bir şekilde ayrıştırılmaya çalışıyor. Anne ve babanın çaresizliği ve hüznünü çocuk daha da hissederek okulda ders başladığında bir yandan kendi kaygısı ile uğraşırken bir yandan ailesini düşünmektedir. Ya hiç konuşmayan , tek başına oyun oynayan çocuklar olurlar ya da tam tersi sürekli okuldan gitmek için her fırsatı kollayan öfkeli, zor çocuklar haline gelirler. Öğretmenler genelde bu gruptaki çocukları kontrol altında tutmaya çalışırlar, eve gitmelerine izin vermezler. Çocuk kaygısı ile birlikte ona eşlik eden öfke duygusunu tatmış, kazanmış olur…
Böyle bir durumda okulun istekleri bazen çocuğunuz için yetersiz kalabiliyor. Evde ve okulda kaygısını ifade edemeyen çocuk bu sefer alt ıslatma, tırnak yeme ya da bazı psikosomatik yakınmaları beraberinde getirebiliyor. Böyle durumda çocuğunuzla yalnız kalıp onun duyguları hakkında konuşmalısınız ve bu süreçte çok sabırlı olmalısınız. Dersler gidiyor, okula bir an önce başlasın diye acele, yanlış kararlar vermemelisiniz.
*Çocuğunuzun olumsuz duygularına kulak verin, uzun uzun kendisinin ne hissettiğini söyleyebilsin.
*Tam olarak onu üzen veya korkutan- kaygılandıran şeyler ne bunları birlikte bulun.
*Güvende hissedememesi ile alakalı bir sorun içindeyse ona kendisini ne olursa güvende hisseder onları sorun ve işe onlardan başlayın.
Olabilecekler hakkında konuşun
*Sizleri kaybetmekle alakalı sorun var ise anne baba olarak başınıza gelebilecek olumsuzluklar neler olabilir ve böyle bir durumda çocuğunuz neler yapmalı öğretebilirsiniz. Asla ‘‘Bizim başımıza kötü bir şey gelmez, merak etme’’ gibi cümleler kurmamalıyız.
*Kardeş kıskançlığı var ise yeni doğan kardeşle birlikte okula başlatmamaya özen göstermeliyiz. Eğer çocuğumuzun yaşı müsait ise bir sene daha bekletebilirsiniz. Eğer değilse kardeşle alakalı bu kıskançlık duygusunu hafifletmiş olmalıyız ki okula daha sakin başlayabilelim.
*Akşamları eve geldiğinde onunla birlikte gevşeme egzersizleri yapabilir, akşam yürüyüşe çıkıp doğal ortamda sohbet edebilir ve bu çocuğunuza çok iyi gelecektir.
* Okulda kendini kötü hissettiğinde sizi aramasını söyleyin. Sesinizi duyduğunda çocuğunuz duygusallaşabilir ama bunu asla kötü bir durummuş gibi yansıtmamalısınız. Sesinizi duyduğunuzda sakinleşen çocuk kendini daha emniyette hissedecektir.
*Okulda özellikle onu tetikleyen rahatsız eden durum var mı bunu öğrenin. Örneğin; çok yüksek ses, öğretmenin ses tonu ya da okulun fizyolojik koşulları… Bunları nasıl öğrenebilir resimlerle çizerek anlatabilirsiniz.
*Okuldan korkan çocuk hikayeleri çok işe yarıyor. Bazen hayvanlarla da kendi hikayesini yazabilirsiniz ya da kafanızdan uydurabilirsiniz. Çocuk bu sorunu sadece bu dünyada tek kendisinin yaşadığını düşünmemeli.
*Akşamları okuldan eve geldiğinde çocuğunuzu çok sorgulamadan ‘’Bana neler anlatmak istersin?’’ sorusunu yöneltebilirsiniz. Unutmayın; bir şeyleri çok sorgulamak da çocuğun kafasını karıştırabilir. Örneğin; ‘‘Öğretmenin sana iyi davrandı mı? , ‘’Yemekler güzel miydi?’’ ‘’Arkadaşların nasıldı, sana iyi varandılar mı?’’… gibi soruları çocuğunuzu yorabilir ve başka şekilde bir sorun arayışına iter.
* Son olarak çocuğunuz okula gittiğinde sırf okula gitmeyi başardı diye ona maddi değeri olan hediyeler almamalısınız. Ona en iyi gelecek şey, takdir edilmek ve onaylanmak olacaktır.
Bir ay geçti, her şeye rağmen okula gitmesi sorun oluyorsa o zaman muhakkak bir profesyonelden destek almanızı öneririm. Çünkü artık yaşadığı kaygı farklı alanlara sıçrayabilir ve yaşadığı olumsuzluk benlik algısını olumsuz etkileyebilir.