Pandemi Süreci ve Psikologdan Notlar
DÜNYADAKİ SALGINLARIN TARİHİ
Tarih boyunca insanlığın en büyük düşmanlarından biri salgın olmuştur.Antik dönemde Atina Ortaçağda Floransa’sında yaşayanlar her an bir salgının patlayabileceğini ve ölebileceklerini bilerek yaşadılar.
1330’larda Kara Veba Doğu-Orta Asya’da Yersinia Pestis isimli bakterinin pireler ve sıçanlar yoluyla insanlara bulaşmasına tüm dünyaya bulaşmasına sebep olmuştur.75-200 milyon insan Kara Veba sebebiyle ölmüştür. İngiltere’de her 10 insanın 4’ü, Floransa’nın yarısı salgında ölmüştür.
İnsanlar kötü havayı, şeytanları ve kızgın tanrıları sorumlu tutarken, yöneticiler toplu dua ve ayinler dışında hiçbir şey yapamıyordu.
1520’de küçük bir İspanyol filosu Küba’dan Meksika’ya doğru yola çıktı.Gemideki bir adam çiçek virüsü taşıdığını bilmeden Meksika’ya vardı.Orada bir ailenin yanına bırakıldı.Bu aile de tüm mahalleye virüsü yaydı.Cempoallan 10 gün içinde mezarlığa dönüşmüştü.Kasabadan kaçanlarda tüm Meksika’ya virüsü bulaştırdı.Sokaklarda binlerce ceset yaklaşılmaya korkulduğu için olduğu yerde çürüdü.
1778’lerde grip,verem,frengi salgınları yaşandı.
Ocak 1918’de Fransa siperlerinde ortaya çıkan İspanyol gribi ticaret yoluyla dünya nüfusunun üçte biri yani yarım milyar insan hastalığa yakalanmıştı.Toplamda 50-100 milyon insan öldü,1914-1918 yılında 1.Dünya savaşında ise 40 milyon insan ölmüştü.
2002-2003’de Sars,2005’de Kuş Gribi,2009-2010’da domuz gribi,2014’de Ebola gibi salgınlar atlattı dünya.
Salgınlara karşı insanoğlu artık dua ve ayinler yerine bilim ve teknolojiyi neyse ki koyabildi.Artık silahlarımız aşılar,antibiyotikler,ilaçlar..Dünya sağlık örgütü 1979’da çiçek hastalığının kökünü kazıdığını ilan etti.İnsanlar ilk defa bir salgını yeryüzünden silip atmayı başarmıştı.(Homo Deus,Yarının Kısa Tarihi
İNSAN ÖMRÜNDE KAÇ KEZ SALGINLA KARŞILAŞIR ? HİÇ TANIMADIĞI BİR KAVRAM OLAN PANDEMİ KARŞISINDA NE YAPAR ?
Güvende hissetmek için bilgi sahibi olmak,içgüdülerinden yararlanmak,sürü psikolojisinden etkilenip herkesin yaptığını yapmak,içe kapanmak,dışarıyla iletişimi kesmek gibi yöntemler uygulamaya başladık.
Ölüm tehlikesi toplumsal kuralları da etkiledi.Pandeminin başlarında tehlike algısı düşük olan kişiler tehlike algısı yüksek olan insanları kaygılı takıntılı olarak etiketlerken, haftalık somut enfekte insan sayıları arttıkça gerçek tehlikeyi fark ettiler.Bireyler önce kendilerini ve ailelerini korumak amacıyla geçtikleri korunaklı yaşam modunu genelleştirdi ve toplumun diğer bireylerini de davranışları konusunda uyarmaya başladı. ‘’Aman dikkat et,evden dışarı çıkma,kargo gelirse paketi mutlaka çöpe at,maske ve eldivenini dikkatli kullan.’’
İğrenme duygusu bizi hayatta tutacak!
Kusmuk,başkalarının vücut sıvısı,bozulmuş yiyecekler gibi potansiyel hastalık yuvası olabilecek şeylerden iğreniriz.Şimdi ise iğrenme duygusunu güncelledi.Artık asansör düğmelerinden,marketteki yiyeceklerden,şüpheli gördüğümüz insanlardan iğrenir olduk.
Kaygı bizi korur !
Tehlike algısı, bedenimizdeki kırmızı butona basar.Kırmızı butondan mesajı alan beyin, sempatik sinir sistemini uyarır.Sempatik sinir sistemi uyarılan insan tüm dikkatini hayatta kalmaya odaklar.Kaç,savaş donakal..
KENDİMİZİ KORUMAYI NEREDEN ÖĞRENDİK?
Jung ve Arketipler
Vücut nasıl evrimleştiyse içsel yatkınlıklar,eğilimler de insan tarihi boyunca evrimleşti ve şu an genlerimizde var.
Kişinin kendisinin kazanmadığı ama miras aldığı bilinçaltı özellikleri bulabiliriz. Mesela zorunluluk yüzünden bilinçli motivasyon olmadan harekete geçen içgüdüler gibi. Bu daha derin katmanda arketipleri buluruz … İçgüdüler ve arketipler beraberce kollektif bilinçaltını oluşturur. Ben bunlara kollektif diyorum zira kişisel bilinçaltının aksine, bunlar kişinin az çok özel deneyimlerinden kaynaklanmamışlardır ama evrenseldirler ve düzenli şekilde ortaya çıkarlar.
Toplumu bir insan gibi düşünecek olursak,insanın bilinçaltı gibi toplumun da bilinçaltı vardır.Atalarımızın deneyimleri ve bunlarla nasıl başa çıktıkları aslında bilinçaltımızda gizil bir bilgi olarak durmaktadır.
Jung’a göre, insanlık tarihi boyunca tüm dünyada farklı formlarda görünebilen arketipler, ancak bir deneyimle harekete geçirildiklerinde, yani tetiklendiklerinde, içlerinde bulundukları kültür ya da başka diğer faktörlerden etkilenerek büründükleri elbiseyle görünüşe çıkarlar. Yoksa, tetiklenmeyen, harekete geçmeyen bir arketip algılanamaz. Her arketip aslında psişik bir niteliğin temsilcisidir ve arketiplerin harekete geçmesi demek, bilinçdışında potansiyel olarak bulunan psişik niteliklerin (irade, cesaret, üretkenlik) aktive olması demektir.
Jacobi, J. (2002), C. G. Jung Psikolojisi, Mehmet Arap (çev.), İstanbul: İlhan Yayınevi )
Pandemi açısından arketiplere baktığımızda , pandemi belki de içimizde uzunca bir süredir ortaya çıkmayı bekleyen cesaret,kahramanlık,üretkenlik özellikleri deneyimlememize sebep olmuştur.
Günlük hayatta akıştayken problemlerimizi çözmek için birbirimizden destek alıyorduk,standart çözümlere alışmıştık.Tepetaklak olan sistem bizi çok daha yaratıcı ve üretken olmaya itti.Belki evdeki eşyalara daha başka gözle bakıyor,onları değiştirirken bir sanatçıya dönüşüyor,evde ekmek kalmayınca ise bir fırıncı olabiliyoruz.Yoksunluk hissiyle başlayan hikayede kontrol elimize geçtikçe güvende hissediyoruz.